HALA ÜYE DEĞİLMİSİNİZ ÜYELİĞE GİRİP ÜYE OLABİLİRSİNİZ! ==========> TÜM WWE VİDEOLARI İÇİN KARDEŞ SİTE : http://kgsports.tr.gg/
 
toyotamcom - Kırşehir

  ana sayfam
  Üyelik
  Toyota Resimleri
  euro truck simulatör 2
  DRİFT
  Minecraft
  Site Yöneticisi
  İstek kutusu
  Drift videoları
  NFS 2
  Anlamlı Sözler
  Kamyon Arkası Sözleri
  Kırşehir
  KGFOREVER40
  GTA Türk Hile kodları
  GTA San Andres
  Anketler
  Modifiyeli BMW E30 lar
  İLETİŞİM
  Bilgisayar ata sözleri
  Bilmeceler
  Fıkralar
  Klasik türk yalanları
  06 TU 987
  Ken Block
  Satılık Clash Of Clans 78 lvl
  Sitemizi ziyaret ettiğiniz için teşekkürler :) yine bekleriz ...
 

                                                                                   Tarihçesi


KIRŞEHİR
  Kırşehir 1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında sancak olmuş, Avanos, Keskin ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir'e bağlanmıştır. 1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir'e  Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş, Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944  yılında ilçe olan Kaman, Kırşehir'e bağlanmıştır.
 
20 Temmuz 1954 tarihinde 6429 sayılı kanun ile Nevşehir il, Kırşehir'de Nevşehir iline bağlı bir ilçe haline getirilmiş Çiçekdağı ilçesi Yozgat'a, Kaman Ankara'ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir'e           bağlanmıştır.
 
01 Temmuz 1957'de kabul edilen 7001 sayılı kanunla Kırşehir tekrar il haline getirilmiş, yeni ile Yozgat'ın Çiçekdağı, Ankara'nın Kaman ve Nevşehir'in Mucur ilçeleri bağlanmıştır.
 
 TARİHTE KIRŞEHİR KIRŞEHİR'İN ADI
 Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o zaman ne ol­duğu henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas (Akova-Saravena) adıyla (MÖ.2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İm­parator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır.
 
Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermiş­lerdir.Kırşehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde yaşa­yan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi           Türkçe'dir. Bir rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri"  dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir.
 KIRŞEHİR'İN  TARİHİ
 
1 - Tarih Öncesi Çağda Kırşehir (Tunç Dönemi MÖ. 3000-2000)
          Kırşehir ve  çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir'in tarih öncesi çağda,özellikle Tunç çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor. 1943'te Hashöyük kazılarında ilk Tunç çağı'na ait beş-altı tabaka tespit edilmiştir. Bu tabakalarda taş ve kerpiç yapı temelleri, siyah renkli seramik parçaları, çömlek ve çanaklar bulunmuştur. Bu ka­lıntılar bölgede ilk Tunç çağı döneminin (MÖ. 3500-2000) yaşandığını açıklar. Hashöyük ve şehir merkezindeki Kale'de başlaya  kazı çalışmaları ile Kaman'a bağlı Çağırkan kasabasında yapılan           kazılardan yeni bilgiler de elde edilebilir.
 
Çağırkan kasabası yakınında bulunan Kalehöyük'ün tarihinin MÖ.. 1750-600 yıl­larına kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre yüksekliğindeki höyük ve buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer buluntular, yörenin tarih öncesi dönemini aydınlatır. Kırşehir'in kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu'yu kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri           olmasında, Asya'dan Avrupa'ya giden önemli karayolları üzerinde  bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya bölgesine de yakın olmasında arayan bilim adamları olmuştur.
 
2 - Hitit Dönemi  (MÖ.. 1850-1200)
Kırşehir Hititlerin   yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hititler döneminin Kırşehir'de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir. Kale höyük'te yapılan kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit döneminin teşkil ettiği ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç Hitit çağlarına ait kalıntı ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya saray yapılarına ait olduğu ,sanılan duvartemelleri ile mühürler, takılar, seramik mutfak eşyaları ve Hitit  çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası da bulunmuştur.
 
Kırşehir'e bağlı Sevdiğin Köyü'nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi'nin adının geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş bloğun bir yol işareti olduğu ve yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği           sanılmaktadır.
 
Kırşehir'de Hitit dönemi tarihi için önemli bir belge olan ve "Mal kayası" olarak bili­nen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı incelemiş ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Mal kayası azıtının bir yol levhası olması Kırşehir'in de Hattuşaş’tan güneye  inen yol üzerinde bulunması ilin Hititler döneminde önemli bir mer­kez oduğunu açıklar. Bunun dışında yine Hitit döneminden kalma önemli bir   eser de Öküz taşı olarak bilinen Hitit Sunağı'dır. Bu sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer al­dığı kare prizma bir gövde de iki öküz başının bulunduğu bazalt taşından yapılmıştır.
 
1950'de yapılan  Merkez Kalehöyük'deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak ­çömlek parçaları bulunmuştur. MÖ. 1600'lerden MÖ. 1200'lere değin  Hititlerin yaşadığı bu yöre MÖ. 675'e kadar Frig'lerin yönetimi  altına girmiştir.
 
3 – Frig Dönemi
Hititlerin  zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur.Kızılırmak ve Tuz Gölü'ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, MÖ. 1200'den itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir  alana yayılmışlardır.
Kimmerler Frigler'i    yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu'nun batı kısımlarını ele  geçirdiler ama Kırşehir'e kadar ilerleyemediler. Kırşehir daha sonra  MÖ. VIl.yy.da Medlerin egemenliğine sonra da Perslerin egemenliğine girmiştir.
 
4 - Pers Dönemi (MÖ. 546-332)
Med  Devleti, MÖ. 550'de Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir, Perslerin Katpotukya   (Kapadokya) yani "Güzel Atlar Ül­kesi" adını verdikleri bölgenin  batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur.  Yöre halkı ise, ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak    zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü  toprakları çok kıraçtı. Persler ise MÖ. 334'de Büyük İskender'in   ordusuna yenildiler ve Makedonlar Kırşehir'i ele geçirdiler. Yöre  halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı olarak MÖ. 332'de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir.
 
  5 - Kapadokya  Krallığı Dönemi (MÖ. 333-M.S. 18)
    Kapadokya (Kappadokia) krallığı MÖ. 333'de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönem­leri ise bu   kişilerin Kapadokya bölgesini   ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla geç­miştir. Ariarates öldü.  Büyük İskender'in ordusunu yenilgiye uğratan ii. Ariarates ise  Kır­şehir'in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge  toprakları Orta Av­rupa'dan Galat (Kelt) topluluklarının akınına uğramıştır. (MÖ. 220-163) MÖ. Il.yy. son­larında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimine almıştır. Bu dönemde yöre "Aqu­aesaravenea" adıyla anılıyordu.
 
iı MÖ. 85 yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi MÖ. 18'de Ro­ma imparatoru Tiberius tarafından Roma'ya bağlanmış ve Tiberius burayı eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait sikkeler bulunmuştur.
 
6 - Roma Dönemi (MS.. 18-395)
Kapadokya, Roma eyaleti haline geldikten sonra yörede Hıristiyanlık hızla  yayılma­ya başlamıştır. (3.yy.) Buna karşılık Roma İmparatoru'nun  desteklediği puta tapan rahip­lerle Hıristiyanlar arasında büyük bir  mücadele olmuştur.
 
Kapadokya bölgesinde  III. ve IV. yy.lara ait Hıristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla  yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz  ise bu döne­me ait; Mucur yeraltı şehri, Dulkadirli inli Murat yeraltı  şehri, Aşıkpaşa yeraltı şehri, Kümbet altı yeraltı şehri gibi on tane   yeraltı şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395'e kadar Ro­ma'ya  bağlı kalmıştır. İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait  çanak-çöm­lek parçaları ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur.
 
7 - Bizans Dönemi  (395-1071)
Bizans döneminde Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan  Kırşehir'i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi Prokopios'un bildirdiğine   göre; Justinianus Kırşehir'i yeniden imar ederek kent durumuna getirmiştir. Mazaka'da (Kayseri) ekonomik hayatın daha canlı olması   nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran  Sa­sani Devleti, Kırşehir'i istila etmiştir. 626'ya kadar bölge Sasani  ve Bizans akınlarıyla sarsılmıştır. 647'de Emevi devletinin Şam Valisi  Muaviye Kayseri ve Kırşehir dolaylarını işgal etmiştir.
 
Kırşehir merkezine  bağlı Taburoğlu Köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi, Kaman  Temirli' deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya  kiliseleri, Derefakılı kilisele­ri, Mucur Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir ci­varında da  Bizans dönemine ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli  seramik eşya­lara rastlanmıştır.
 
8 - Anadolu Selçuklu Dönemi (1071-1308) 
1071 'de Bizans'ı  yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türk yurdu haline getiren Türk  oduları, Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni  kurdular. 1075'de Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir'i topraklarına           katmıştır. Anadolu'ya ve Kırşehir'e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri  yerlere genellikle kendi boy, oba ve yer adları ile kişi ad­larını da  vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından "Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz), Kargın, Yazır, Kınık,   Avşar" boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe adlar   yaşatılmaktadır.
 
Haçlı seferleri  sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler  1120'de Kırşehir'i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir "Gülşehir"  olarak ad­landırılmıştır. 1174'de Kılıçaslan, Kırşehir'i yeniden           Selçuklu Devleti'ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan 1186'da Türk  geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında  paylaştırınca Kırşehir, Muhiddin Mesud'a düşmüştür. Kardeşi Rükneddin  Aslan Konya'yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir'i de kendine  bağlamıştır (1203). 1220'de Ala­addin Keykubat Mengücekler'in Kemah  koluna son vermiş, Mengücek boylarından Mu­zaffer Muhammed'e  Şebinkarahisar'ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir'i tımar  olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür kenti haline getirilmiştir.
 
Moğol istilası  döneminde Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed'e verildikten sonraki dönemde Baba ishak   çevresinde toplanan Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu           Sultanı II. Gıyasettin Key­hüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma           çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve ba­şında bulunan Baba            İshak'ı Kırşehir'in Malya ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240).
           

1243 Kösedağ  savaşından sonra Moğollar Anadolu'yu kesin bir şekilde hakimiyetleri  altına aldılar Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhani'yi Moğol   sultanı Batuhan'a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o  Kırşehir ita amirliği ile subaşılığına getirilmiştir. IV. Kılıçaslan zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262'de Kırşehir' suba­şısı olmuştur. İl  onun zamanında çok gelişmiş, bayındır bir il haline gelmiştir. Cacaoğlu Nureddin Bey üvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde Cacabey  Medresesi ve külliyesini kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277'de Anadolu'ya gelerek Elbistan'da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş sırasında Memluklular'a katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile Mısır Memluk Sultanı Baybars'a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest bırakınca Cacabey Kırşehir'e dönmüştür.

 

Cacabey, Türk  halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü-sözü pek bi­ri   olması dolayısıyla Anadolu'da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk  kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu'ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey XIII.yy.da Anadolu'da yaşamış olan diğer Türk  büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de  görüşmüş, hatta onların övgülerine bile mahzar olmuştur.
 
Nureddin Cacabey'in  1272'de Kırşehir'de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun adını  ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı  Türkis­tan'da Uluğ Bey'in rasathanesine ise Selçuklular zamanında  Kırşehir Cacabey rasatha­nesi de o derece önemli idi. Bugün cami  olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerin­de sütunlar, uzay  araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen  Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında  bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğü ayakta           tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı Bektaşi Veli, Ahmet  Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz Türkçe yazmışlardır. Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey'in önemi büyüktür. Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür (1301). Türbesi Cacabey Medresesi yanındadır.
 
Selçukluların başına  II. Mesut'un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Baycu Noyan, Anadolu'da  bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 300.000 kişilik bir ordu Baycu    No­yan'ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi   yakılıp, yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve yöresi  Şerafettin Osman'a bırakılmıştır. Yöre halkı bu dö­nemde vergilerin  ağırlığından bunalmıştır. 1317'de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timurtaş Anadolu'da düzeni sağlamış ve 1322'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş, Anadolu karışınca Memlükler'e sığınmıştır.
 
9 . Beylikler Dönemi
Kırşehir 1365'de  Eretna Beyliği'nin hakimiyetine girmiştir. 1381 'de Kırşehir yöre­sinde yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar, Türkmenlerin  otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir  Ali ile Seyidi Hüssam komutasında bir ordu gön­dererek Türkmenleri  cezalandırmıştır. 1389'da Mürüvvet Bey, Kırşehir'i ele geçirerek Kadı  Burhanettin'e vermiştir. 1389'a gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine karşı itti­fak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu  Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak           istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil   Şah'ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır.
 
Timur'un 1394'de Anadolu'ya geldiği sırada, onu destekleyen Karaman oğulları Kırşehir'e saldırarak, şehri yağmalamışlardır. 1396'da Timur'un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin, Karaman oğulları'nın üzerine yürüyerek onları  cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıt'a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıt'a sığınan  Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisini Timur'a teslim edilece­ğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402'de Ankara sava­şında Yıldırım'ı yenmesi üzerine Kırşehir, Karaman oğullarına verilmiştir.
 
Anadolu'da Fetret  Devri (1402-1413) yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet'ten  yardım istemiştir. Şimdiki Çayağzı kasabasında Cemele kalesinde görüşmüşlerdir. Karaman oğulları ve ulkadiroğulları'nın saldırısına  uğrayan, yağma edi­len ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir, II.Murat döneminde (1402-1451) Osmanlılara kesin olarak bağlanmıştır.
 
10 - Osmanlı Dönemi
Anadolu'da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet'in   Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir'de Celali  isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar  görülmez,
 
Osmanlı Devleti'nin   kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun yani Yeniçeri  Ocağı'nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli'nin etkileri   görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş'ı "Pir" olarak kabul etmişlerdir.           Katip Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada    kurulduğunu, üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır.
 
1527'de Hacı Bektaşi   Veli'nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri yöresinde  ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam  İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528'de Kırşehir yöresine  yollamıştır.
 
1560'lı yıllara  gelindiğinde Anadolu'da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı  zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için Kanuni   Kırşehir beyi Memiş Bey'e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan      zorla vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul’a gönderdiği  mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580'de Kırşehir'de bazı medrese   öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak  için Çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat bilen  bir kısım görevliler halka zul­metmeye başlamıştır. 1584'de bu           ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi Şehzade Mehmet'in  adamları bir çete oluşturarak Kırşehir'deki köyleri basmıştır ve   suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır.
 
1604-1605'de Hızır  isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir  sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra  yerine geçen Bıyık Ali'de, Kuyucu Murat Paşa'nın Celali isyanlarını  bastırmak için çıktığı sefere kadar, böl­gede zulüm ve baskısını   sürdürmüştür. Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşa'nın kar­deşi   olan Meymun, çevresine topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevre­sini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve  adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür (1607).
 
  Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması "ayanları" ortaya çıkarmıştır.Ayanlar Kır­şehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan  Çapanoğulları Kırşehir'de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yar­dım istemek   zorunda kalmıştır. 1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman Bey'den yardım istemiştir. O da  Kırşehir ve yöresin­den asker toplamıştır. 1799'da Fransızları   Mısır'dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey'in 1866'da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey'e 1808'de arkikara hisar sancağı 1810'da Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811 'de Kırşehir sancağı mütesellimliğini ver­miştir.
 
Kırşehir XIX.yy.ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak   yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır.  Yüzyılın sonlarına doğ­ru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki  şehrin nüfusu 8.462 olarak gösterilmek­tedir. Kırşehir kazası merkez  kazadır. 185 köy Kırşehir'e bağlıdır. Bu dönemde Kırşe­hir'de 4  medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600    dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1 kilise, 1 kışla 1 depo, 1  cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889'da yapılarak eğitime   açılmış, 1903'de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.
 
Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak  duru­mundadır. 1867'de sancak haline gelmiştir. 1902'de Ankara'ya  bağlı bir sancak olan Kır­şehir'e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı  ilçelerinin bağlı olduğu görülmektedir.
 
Kırşehir 1874'de  büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874'de İstanbul’da  ya­yınlanan Basiret Gazetesi, Kırşehir'den gönderilen mektuplara  dayanarak; köylünün,kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu           yemek zorunda kaldığını yazmaktadır.
 
11 - Yakın Tarih  Döneminde Kırşehir 
 Kırşehir 1921 'de  bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde il  merkezi olmuştur. 1924'te Kırşehir'e; Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve  Mucur bağlan­mıştır. 1944'de Kaman da ilçe haline gelince, Kırşehir'in  ilçe sayısı beş olmuştur.
 
20 Temmuz 1954 tarih  ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir'i il, Kırşehir'i de ona bağlı bir ilçe  haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat'a, Kaman Ankara'ya, Hacıbektaş,   Avanos ve Mucur ise Nevşehir'e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957'de  çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni   düzenlemede Kırşehir'e Çiçekdağı, Kaman ve Mu­cur bağlanmıştır.  Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir'e dahil edilmiştir. Akpınar (1987),           Akçakent (1990), Boztepe (1990) yılında Kırşehir'in yeni ilçeleri  olmuştur Halen Kırşe­hir'e bağlı yedi ilçe vardır.
 
  
MUSTAFA KEMAL PAŞA           VE TEMSİL HEYETİ’NİN KIRŞEHİR’E
GELİŞİ VE           FAALİYETLERİ
 1 - Mustafa Kemal           Paşa'nın Kırşehir'e Gelişi Öncesinde Kırşehir ve Yöresinde Durum
 Mondros Ateşkes           Antlaşması'ndan sonra ülkenin genelinde olduğu gibi Kırşehir yöresinde           de halkın, genel bir karamsarlığa düştüğü, böylesine ağır şartlar           taşıyan ant­laşmanın gelecekte daha büyük tehlikeleri beraberinde           getireceğini düşündüğü ve bu nedenle gittikçe yaklaşan kötü günleri           göğüsleyebilmek için bir takım çareler, çıkış yol­ları aradığı            görülmektedir. Kırşehir halkı, dernek ve cemiyet çalışmalarını            hızlandırarak, Milli Mücadele ve hazırlık çalışmalarına başlamış,            böyle bir ortamda, İstanbul Hüküme­ti'nin teslimiyetçi anlayışına           karşı çıktığı gibi, çevresinde ortaya çıkan isyancılara karşıda           gereken tepkiyi göstermiştir.
 
Kırşehir halkı, yeni           Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan M. Kemal Paşa'yı, Samsun'a           çıkışından itibaren, Milli Mücadele yolunda yapmış olduğu tüm           faaliyetlerini, her türlü haberleşme ve ulaşım araç-gereçlerinin son           derece kısıtlı olduğu bir dönemde, bütün çalışmalarını olabildiğince           yakından takip ediyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa ve Temsil           Heyeti'nin Kırşehir'e gelişleri sırasında Kırşehir halkının, göstermiş            olduğu sı­cak ilgi ve bağlılıktan, ülkenin içinde bulunduğu durumu           bilinçli olarak kavramış olduk­larını anlayabiliyoruz.
 
Mustafa Kemal Paşa           ve Temsil Heyeti'nin Sivas Kongresi'nden (04-11 Eylül 1919) sonra           Ankara'ya varmak için izlenecek yolun planlanması, Sivas'ta Hüsrev Bey           (Berlin Elçisi) tarafından önceden yapılmıştı. Bu planda öngörülen           konaklama yerleri, yalnız yolculuk gereği uğranılması zorunlu olan           yerler olmayıp, Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Mücadele'nin           gerçekleşmesinde düşündüğü bir planın gereği idi. Ankara yolculuğu           için Hüsrev Bey tarafından hazırlanan genel program Mustafa Kemal           Paşa'ya sunuldu­ğunda, Mucur'dan Hacıbektaş'a gitmenin de mecburi           olduğunu, ancak Mucur'a varınca­ya kadar bu durumun gizli tutulması            gerektiğini bildirmiştir.
 
Zira Hacıbektaş’ta           Mustafa Kemal Paşa için çok önemli bir kişi oturuyordu ve İstanbul’a           da dirsek çevirmiş bulunuyordu. Ankara Kalesi'nin yanı başında,           kendiliğinden meydana gelen bu güç, elbette görülmeye, ilgilenilmeye           değerdi. Şüphesiz ki, bu plan yapılırken askeri ve siyasi ortam da           dikkate alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Ankara           yolu üzerinde bulunmayan Hacıbektaş'a yönelmesi, Mustafa Kemal           Paşa'nın siyasi ve askeri planının bir gereğidir. Kayseri'den sonra           doğrudan Hacıbek­taş'a gitmeyip Mucur'a kadar geldikten sonra tekrar           dönmeleri ise, o tarihlerde doğru­dan Hacıbektaş'a giden otomobillerin           geçebileceği bir yolun bulunmamasındandır.
  
Bilindiği gibi,           Sivas-Ankara yolunun izlenmesi bir rastlantı değildir. Çünkü M. Kemal           Paşa, hayatı boyunca yapacağı işleri hep önceden planlamış ve amaca           ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Nitekim, bu yolu seçerken de şu           hususları göz önünde tut­muş olması muhtemeldir. Birincisi;           Sivas-Ankara yolu, Anadolu'nun ortasında ve merke­zi konumdadır. Milli           Mücadele için ihtiyaç duyulabilecek kaynağı düzenli olarak üretme­ye           uygun olan bu yolun işgal edilme ihtimali de coğrafi açıdan çok           zordur. ikinci olarak; bu bölgedeki yerleşik birimlerinde kurulan           Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve dernekler çok etkin bir şekilde           çalışmaktadırlar.
 
Yukarıdaki görüşleri           doğrular biçimde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, bu bölgedeki mil­li           faaliyetler için şunları belirtmektedir: "Kayseri ve Kırşehir gibi           Orta Anadolu'nun önem­li şehirleri ile civarlarındaki milli           teşkilatların durumunu yerinde incelemek üzere uğra­mış, Kayseri ve           Kırşehir yörelerindeki gerek teşkilatlardaki gelişmeleri ve gerekse           milli heyecanı memnuniyetle görmüştüm." Türk devlet geleneğinin bir           gereği olarak bu yöre halkının benliğine yerleşmiş olan padişah ve           halifeye bağlılık ve sevgiyi, İstanbul Hükü­meti, Ankara Valiliği           aracılığı ile kendi yararları için kullanmaya çalışmışsa da, yöre           hal­kının kuvvetli önsezisi ve çok yüksek bir milli bilince sahip           olması sayesinde başarıya ulaşamamıştır. İstanbul Hükümeti tarafından           16.09.1335 (1919) tarihinde Konya'da bu­lunan 12. Kolordu           Komutanlığı'na gönderilen yazıda; Mucur Kaymakamı ve Kırşehir           Mutasarrıfı'nın Hacıbektaş'a gelerek: "...Çelebi Efendi ile tekkesinin           babalarını teslih için iğfalat ve teşfikatta bulunmuşlar ise de nail-i           emel olamayarak avdet ettikleri..."nin belir­tilmesi, İstanbul           Hükümeti'nin bu bölgede açık bir şekilde çalışma yaptığını, ancak           ba­şarılı olamadığını göstermektedir.
 
Böylece Ali Fuat           Paşa da, bu bölgede İstanbul Hükümeti'nin faaliyetlerinin oldu­ğunu şu           sözleri ile doğrulamaktadır: "Birkaç ay evvel Ankara Valisi Muhittin           Paşa'nın bu­rada çevirmek istediği entrikalar tamamen boşa çıkmış,            Kırşehir halkı milli davaya sa­dakatini ispat etmiştir."
 
Özetle, Mustafa           Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerine 21-26 Aralık 1919 tarih­leri           arasında, Kırşehir'de geçirdikleri beş gün boyunca gösterilen ilgi ve           destek, Kırşehir halkının Milli Mücadele konusundaki olumlu           yaklaşımını ve duyarlılığını açıkça ortaya koymaktadır.
 
 
2 - Milli Mücadele           Öncesinde Kırşehir ve ilçelerinde Kurulan Milli Dernek ve Cemiyetler
Milli Mücadele           yıllarında Kırşehir'de kurulan dernek ve cemiyetlerde aktif olarak           çalışan Lütfi Müfit Bey, daha önce Mustafa Kemal Paşa ile Şam'da           bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa'nın, II.Abdülhamit’in baskıcı            yönetimine karşı burada kurduğu "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni           desteklemiştir.
 
Lütfi Müfit Bey            Şam'da, M. Kemal Paşa ile son derece samimi ilişkiler içinde bu­lunmuş            ve samimiyetlerini, birlikte çektirdikleri bir resim ile           ebedileştirmişlerdir. Bu sami­miyet uzun yıllar devam etmiş ve soyadı            kanununun kabulünden sonra Lüfti Müfit Bey'e "Özdeş" soyadı M. Kemal           Paşa tarafından bizzat verilmiştir.
Milli Mücadele'ye           hazırlık döneminde Kırşehir'deki etkili kişiler arasında öğretmenlerin           de önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Mucur'da M. Kemal Paşa'nın           karşılan­ması sırasında ailesi ile birlikte törene katılan öğretmen           Servet Fikret Hanım, Ömer Ay­dın (Geç) Bey, Öğretmen Cevat Hakkı Tarım           Bey, Habip Arıöz ve Tayyip Bey gibi öğret­menler milli birlik ve           beraberliğin oluşmasında önemli roller oynayan seçkin kişiler ola­rak           görülmektedirler. Nitekim bu yurtsever kişiler, Kırşehir'deki dernek           ve cemiyetlerin    çalışmalarında da aktif görevler üstlenmişlerdir.
 
a) Kırşehir Gençler           Derneği
30           Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereğince           terhis edilen asker ve subaylar yörelerine dönmüşler, fakat Milli           Mücadele'yi bırakmaya­rak işgal bölgelerinde başlayan Kuva-i Milliye           hareketine katılmışlardır. Kırşehir gibi he­nüz işgalin söz konusu           olmadığı yerlerdeki gençler ise, milli egemenlik ve bağımsızlık gibi           duyguların etkisi ile sosyal ve siyasal çalışmalar yapmak           istemişlerdir. işte, terhis edilerek Kırşehir'e dönen ve yenilgiyi           asla kabullenmeyen Kırşehirli gençler, 1918 yılı Şubat ayında on           kişilik bir heyetle "Kırşehir Gençler Derneği" adıyla bir dernek           kurarak derhal çalışmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Harbi           sonrasında Kırşehir'de böyle bir derneğin kurulması ve hemen           çalışmalara başlaması, Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşe­hir'e           gelişlerinde, dernek binasını ziyaretleri sırasında, dernek           yöneticilerinin Mustafa Kemal Paşa tarafından övgüye değer görülerek           takdir edilmelerine neden olmuştur. Ni­tekim Mustafa Kemal Paşa bu           takdirlerini, dernek hatıra defterini kendi el yazılarıyla           im­zalayarak belgelemiştir.
 
Kırşehir Gençler           Derneği'nin yöneticileri ise, Reis Garipoğlu Reşat (Özdeş), Ge­nel           Sekreter Mustafa Hilmi (Nural), Muhasip Üye Mehmet Fevzi (Saçak), Üye           Cevat Hakkı Tarım, Üye Mehmet Tayyip (İhtiyaroğlu), orman memuru           Katıcıoğlu Ahmet Bey, vergi dairesi veznedarı M. Sıtkı (Doğu) Bey ve           daha dört kişiden meydana geliyordu. Bu dernek; İzmir’in Yunanlılar           tarafından işgal edilmesinden (15 Mayıs 1919) itibaren baş­layan           saldırı ve diğer siyasi gelişmeler konusundaki haberleri, telgraf ve           gazeteleri der­nek binasına asıyor, halkı bilgilendirerek aydınlatmaya           çalışıyordu. Dernek üyeleri, ge­rek kendi aralarında, gerekse halka           karşı düşüncelerini şöyle ifade ediyorlardı: "Bastı­ğın toprak           senindir, ona sahip ol. Bu toprak, bütün Anadolu ve Rumeli'deki           toprakları­mızdır. Düşmana boyun eğmek yok, istiklal uğruna ölmek           var". Dernek, ülkenin genel durumu hakkında halkın haber almak için           sık sık uğradığı bir merkez haline gelmişti. Bu dernek, Kırşehir halkı            üzerinde milli duyguların gelişmesinde, vatan ve bağımsızlık           ko­nusunda ve Mustafa Kemal Paşa'ya gösterdikleri bağlılıkla, Kırşehir           halkının Milli Müca­dele'ye destek olmasında önemli bir rol           oynamıştır.
           
 b)           Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Kırşehir Müdafaa-i           Hukuk Cemiyeti, Müftü Halil (Gürbüz) Bey başkanlığında ku­rulmuştur.           Reis Halil (Gürbüz) Bey başkanlığındaki bu cemiyet, ilk önce           çalışmalarını Medrese binasında yürütmeye başlamış, daha sonra           Kale'deki idadi (Lise) binasında sürdürmüştür. Bu cemiyetin şube reisi           Haydar Bey olup, cemiyet, Ömer Aydın (Genç), Mehmet Ağa, Nurullah           Efendi, Hacı Nuri Efendi, Molla Mustafa (Akça) , Hacı Hidayet Efendi           gibi üyelerden oluşuyordu. Cemiyet, Kırşehir ve yöresinde milli           mücadeleye tam destek vermiş ve kendi bölgesinde son derece etkili bir           çalışma yürütmüştür. Cemiyet üyeleri, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil           Heyeti'nin Kırşehir'e gelişleri sırasında her türlü çalışmayı yaparak,           Milli Mücadele önderliğinin o günün şartlarına göre en uygun şekil­de           ağırlanmasını sağlamışlardır. Buna ek olarak, Kurtuluş Savaşı            sırasında ihtiyaç du­yulan malzeme ve teçhizatın toplanmasını, devlet           düzeninin olmadığı bir ortamda sivil ve askeri işlerin başarıyla           yürütülmesini sağlamıştır. Ayrıca, İstanbul Hükümeti yanlısı olarak           görev yapan Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın Kırşehir'e müdahale           etmesini önle­mişler ve halkın milli mücadele bilincini sürekli olarak           canlı tutmuşlardır.
 
 c)           Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
 Mucur           Kaymakamı A. Cevat (Akın) Bey'in başkanlığında kurulmuş bir           cemiyettir.Bu cemiyet Kaymakam Cevat Bey'in başkanlığında, Belediye           Reisi Derviş (Dündar) Ağa, Ağa'nın Mustafa (Aksoy Efendi, Hacı            Fakı'nın Nari (Sarıoğlu) Efendi, Köse Va­izi'nin Ahmet (Canatan)           Efendi, Hacı Şakir'in Süleyman Efendi tarafından kurulmuştur. Bu           cemiyet ilk iş olarak, İstanbul’da bulunan Damat Ferit Paşa           Hükümeti'ni tanımadık­larını bildiren bir telgrafı, Ahmet Canatan           imzasıyla Bab-ı Ali'ye göndermiştir. Cemiyet üyeleri köylere kadar           giderek, cemiyetin şubelerini açmaya ve ülkenin içinde bulunduğu           durumu anlatmaya çalışmışlar, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ne           içtenlikle des­tek vermişlerdir. Mucur Kaymakamı ve Müdafaa-i Hukuk           Cemiyeti Reisi A. Cevat Bey'e bu tür çalışmalarından dolayı, önce           Mucur'da ve daha sonra da görev yaptığı Sungur­lu'da "Fahri           Hemşerilik" verilerek onurlandırılmıştır. Ayrıca kendisine, Kurtuluş            Savaşı’ndaki üstün gayret ve çalışmalarından dolayı "Kırmızı Şeritli            İstiklâl Madalyası" veril­diği de ifade edilmektedir.
 
Mucur'da Müdafaa-i           Hukuk Cemiyeti'nden başka, İzmir’in işgali üzerine Mu­cur'dan çekilen           bir protesto telgrafında, "Mucur Cemiyet-i İslamiye Milli Heyeti"           adıyla bir başka cemiyetten bahsedilmekte ise de, böyle bir cemiyetin           varlığına dair başkaca bir kaynağa rastlanamamıştır.
  
d) Kaman Müdafaa-i           Hukuk Cemiyeti
Bu cemiyetin           başkanı, yörede Bektaş Oğlu Ali diye tanınan Hacı Ali Bektaş Ağa'dır.           Bu cemiyet, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 25 Aralık 1919'da           Ka­man'da karşılanması çalışmalarını yürütmüş, Mustafa Kemal Paşa da o           gece cemiyet reisi Hacı Ali Bektaş Ağa'nın evinde misafir olmuştur.
 
Kaman Müdafaa-i           Hukuk Cemiyeti de Anadolu'da başlayan milli mücadeleye des­tek olmuş            ve Kaman halkında milli birlik ve beraberlik duygularının gelişip           pekişmesine de yardımcı olmuştur.

           

e) Çiçekdağı ilçesinde         Milli Faaliyetler
Çiçekdağı          ilçesinde de bir milli örgütlenmenin olduğu ve Çiçekdağı halkının         "Va­tanımızda bir fert kalıncıya kadar ve memleket harabe zar halini         alıncaya kadar devam­la ve saadet-i millimiz uğruna çalışmaya azmettik"          şeklinde bir ifadenin, irade-i Milliye gazetesinde yer almış olmasından         anlaşılmaktadır. Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Alp Efendi de milli         mücadele yanlısı olduğundan Yozgat ve dolaylarından başlayarak,         Meci­diye (Çiçekdağ) sınırına kadar yayılan Çapanoğlu isyanına karşı          yörenin huzur ve gü­venliğini sağlama yolunda gösterdiği üstün gayret         nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa tara­fından gönderilen bir telgrafla         tebrik edilmek suretiyle onurlandırılmıştır. Bu arada T.B.M.M. Hayrullah         Bey'den, asker toplayarak beldenin güvenliğini de sağlamasını iste­miş          ve Mecidiye'yi kendisine emanet etmiştir. Ayaklanma bölgesi Yozgat'a         sınır olan Mecidiye ilçesinin Belediye Başkanı Necip Bey, 14 Haziran         1920'de isyancıların Çiçek­dağı'na yürümeleri üzerine, ilçede bulunan         otuz üç jandarma ile asileri durdurmanın mümkün olmadığını, bir subay ve         bir erin dışındaki jandarmaların kaçtığını, bölgeye Nevşehir         jandarmasının yardıma gelmesini veya halktan milli kuvvetler         kurulmasının ge­rektiğini belirten bir telgrafı Genel Kurmay         Başkanlığı'na çekmiştir.
 
        Çiçekdağı Belediye Başkanı Necip Bey'in bu telgrafına karşı, TB.M.M.         Reisi Mus­tafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ismet Paşa         imzası ile gönderilen 16/17.06.1336 (1920) tarihli telgrafta: "Mecidiye         Belediye Reisi Necip ve Müftü Hayrullah Efendilere:
 
        "Salâ bet ve metanetinize ve memleketi muhafazada gösterdiğiniz sebat ve         gayre­te teşekkür ederiz. Araca şayan-ı itimat kimselerden miktar-ı kafi         jandarma kayıt ediniz ve masarifini mal sandığından veya bir mahalden         istikraz ederek tesviye ediniz. Devle­tin borcudur. Hemen tesviye         olunacaktır.
 
        Kaymakamlığı vekaleten biriniz deruhte eyleyiniz. Yıldığınız ustanın ne         kadar kat' i bir surette te'dib olunduğunu bir iki günde görülecek ve         zât-i âlileri Mecidiye büyükleri gibi kemal-ı metanet ile hareket         edenlerin kadir ve şerefi anlaşılacaktır. Telgraf teli ile ir­tibatı          muhafaza ederek her altı saatte bir vilayete ahvalden malumat veriniz"         emri veril­miştir.
 
        Telgraf metninden anlaşılacağı üzere, Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah         Bey'den kay­makam vekilliği görevini de yapması istenmekle, Milli         Mücadele'ye Çiçekdağı beldesi adına yetkili olarak destek olması          sağlanmış oluyordu.
 
        Yozgat ve yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli         önlem alınmadığı takdirde Çankırı ve Çorum'a kadar da yayılabileceği         hususunda 16 Haziran 1920'de Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu         ayaklanmaları bastırmak için o sırada Çerkeş'te bulunan Albay Refet         (Bele) Bey'e yazdığı telgrafta: "Yozgat düştükten sonra Çorum ve         Çankırı'nın da tehlikeye düşmesi muhtemeldir. Bunlar da düşerse         kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş'te toplanan kuvvetle Çankırı'ya         hareket gereklidir. Ne vakit hareket edeceğinizi bildiriniz. Ethem         kuvvetleri 18 Haziran akşamı Ankara'da top­lanabileceklerdir" diyerek         isyanın boyutları hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir.
  
        Yozgat'taki isyan konusunda ise Kırşehir Milletvekili Rıza Bey ve         Trabzon Millet­vekili Hüsrev (Gerede) Bey 17 Haziran 1920 tarihinde         TB.M.M.'ne gönderdikleri ortak telgrafta: "Yozgat ayaklanması Ankara         Valisi Yahya Galip Bey'in idaresizliği, belki de dü­zenlediği fesat         yüzünden çıkmıştır" diyerek, bu konudaki görüş ve düşüncelerini dile         getirmişlerdir.
 
        Yozgat'taki Çapanoğlu isyanının bastırılması hakkında Genel Kurmay         Başkanı İs­met (İnönü) Bey'in Çerkez Ethem Bey'e yazmış olduğu         telgrafta: "Akdağ Madeni, Yoz­gat, Alaca isyancıların; Yenihan, Tokat,         Mecitözü, Çorum, Sungurlu, Keskin ve Mecidi­ye bizim elimizdedir"         demektedir. Böylece Çapanoğlu Celal Bey'in başında bulunduğu         isyancıların, Kırşehir'de taraftar bulamadığı ve Çiçekdağı sınırlarında         durdurulmuş oldu­ğu anlaşılmaktadır. Bu sırada isyan i bastırmak için         bölgeye gelen Kılıç Ali Bey'e, Çapa­noğlu Celal Bey tarafından         gönderilen mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi         arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile temas ve         mu­habere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara'ya yürüyeceğiz" şeklinde         bir ifade kullan­mışsa da, bu ifadenin doğruluk derecesi şüphelidir.         Çünkü, Kırşehir Mebusu Rıza Bey, TB.M.M. tarafından Trabzon Milletvekili         Hüsrev (Gerede) Bey ile birlikte, bu isyanın ge­nel durumu hakkında         tespitlerde bulunmak üzere bölgeye gönderildiği gibi, TB.M.M.         Başkanlığı'na çekmiş oldukları telgrafta, isyanın büyümesinin sorumlusu         olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey'i göstermişlerdir.
 
        Görüldüğü gibi Çiçekdağı halkı; Müftüsü (Kaymakam Vekili) ve Belediye         Başkanı ile isyana, isyancılara karşı koymuş, TB.M.M.'nin yanında yer         almış ve Kırşehir üzerin­den Ankara'ya yürümek isteyen Çapanoğlu'nun         planlarını bozarak başarısız kalmış, böylece milli mücadelenin         kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır.
          
3 - Mustafa Kemal Paşa         ve Temsil Heyeti Kırşehir'de
Mustafa         Kemal Paşa ve Temsil Heyeti siyasi olaylara daha yakın olabilmek için         batıdaki bir yeri şehir merkezi yapmak istiyordu. Bu nedenle konu, 16-29         Kasım tarihle­ri arasında Sivas'ta "Komutanlar Toplantısında"         tartışılmış, Ankara, Konya, Eskişehir üzerinde durulmuş, sonunda          İstanbul’a bir demiryolu ile bağlı bulunan ve milli teşkilatı kuvvetli         olan Ankara bu husus için en uygun şehir olarak kabul olunmuştur.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas Kongresi'nden sonra (04-11         Eylül 1919) Sivas Lisesi önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve         yayadan oluşan Sivas hal­kının coşkun sevgi gösterileri arasında üç         otomobillik bir konvoyla 18 Aralık 1919 tari­hinde yola çıkmıştır.         Heyetin, Sivas'tan, merkezi Sivas'ta bulunan "Anadolu Kadınları          Müdafaa-i Vatan Cemiyeti" öncülüğündeki Sivaslı kadınlar tarafından         coşkuyla uğurla­nışı, Anadolu halkının bağımsız yaşama arzu ve isteğinin         canlı bir göstergesidir.
 
        Yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kurma azim ve kararı ile yola çıkan ve         Temsil Heyeti diye anılan bu çekirdek kadronun, son derece kısıtlı          imkanlarla hareket ettiği görülmek­tedir. Mustafa Kemal Paşa ile         birlikte; Rauf Bey, misafir olan Alfred Rüstem Bey, Şeyh Fevzi Efendi,         Hakkı Behiç, Yaver Muzaffer ve Cevat Abbas, Yüzbaşı Bedri Bey, Genel         Katip Hüsrev Bey (Berlin Elçisi) Doktor Refik (Saydam), Mazhar Müfit (Kansu)         Bey'ler­den oluşan heyet, ikisi dolma lastikli olmak üzere üç otomobil         ile yola çıkmıştır. Heyet üyeleri mevcut paraları ile ancak yirmi         yumurta, bir okka (1283 gr.) peynir ve on ekmek alabilmişlerdir.         Yolculuk için gereken bin liradan daha az miktarda parayı da Osmanlı          Bankası'nın Sivas şubesinden borç olarak temin etmişlerdir.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas-Kayseri yolunda, büyük         sıkıntılar çe­kerek 19 Aralık 1919 Cuma günü akşam üzeri Kayseri'ye         ulaşmıştır. Kayseri'de imam zade Reşit Ağa'nın evinde iki gece misafir         olan Mustafa Kemal Paşa, şehirde kaldığı sü­rece Kayseri'nin ileri         gelenleri ile görüşmüş ve Kayserililerin Kuva-i Milliyeci, fedakar ve         vatansever insanlar olduklarını ve Milli Mücadele için her türlü desteğe         hazır bulunduk­larını memnuniyetle görmüştür.
 
        21 Aralık Pazar sabanı 9.00 sıralarında Kayseri'den hareket eden heyet,         öğle üze­ri Himmetdede Köyü'ne (şimdi ilçe) ulaşmış ve kısa bir ara         verdikten sonra Mucur'a var­mak üzere hareket etmiştir.
 
 a) Mustafa         Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'a Gelişleri
 XX. Kolordu Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile         Amas­ya'da görüştükten sonra, kolordu merkezi olan Ankara'ya dönerken         Çorum-Yozgat-Mucur-Kırşehir yolunu izlemiş, Mucur'da iken Mucur ileri         gelenlerine; "üç gün sonra gele­cek olan paşalara karşı çıkınız"         diyerek, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşı­lamaları ve destek         olmaları gerektiğini belirtmiştir. Zaten Mucur Belediye Başkanı Der­viş          Dündar Bey'in Mustafa Kemal Paşa'ya çektiği bir telgraf ile, Ankara'ya         geçerken Mu­cur'a da teşrif etmeleri istenmiş, Mustafa Kemal Paşa'da bu         davete: "...geçerken uğra­yacağım, alakanıza teşekkür ederim" şeklinde         cevap vermiştir.
 
        Kayseri-Himmetdede den hareket eden Mustafa Kemal Paşa ile Temsil         Heyeti'ne Himmetdede-Mucur arasında bulunan Topaklı Köyü (şimdi ilçe)         sınırına kadar Kayseri atlıları, Topaklıdan sonra ise Kırşehir atlıları          rehberlik etmiştir. Aralıklarla yağan kar ve yağmurdan tamamen         çamurlaşan yolda güçlükle ilerleyebilen heyet, ancak 21 Aralık Pazar         günü saat 20.30'da Mucur'a gelebilmiştir.
 
        Mucur Kaymakamı Cevat Bey, heyetin Yenice Çiftliği'nden sonra         Hacıbektaş'a gi­deceğini sanmasından dolayı herhangi bir hazırlık         yapamamıştır. Heyet, yol yorgunlu­ğuna rağmen kaymakamlık binasına davet         edilen Mucur ileri gelenleri ile ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında         genel bir görüşme yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, geceyi kaymakamlık         binasında, heyet üyeleri de Mucur ileri gelenlerinin evlerinde         geçirmiştir. Sa­bah iki otomobil ile Hacıbektaş'a hareket eden heyet,         öğle üzeri Hacıbektaş yakınında­ki Yenice Çiftliği'nde Hacıbektaşlılar         tarafından karşılanmıştır.
        Hacıbektaş'ta Anadolu Alevilerinin önderi olan Çelebi Cemalettin Efendi         ve Hacı­bektaş Dede postu Vekili Niyazi Salih Baba ile görüştükten sonra         23 Aralık 1919 Salı gü­nü tekrar Mucur'a dönen heyeti, bu kez Mucurlular         ile birlikte Kırşehir'den gelen atlılar Kurugöl Köyü (şimdi belediyelik)         mevkiinde karşılamıştır. Mucur Kaymakamı ve Müda­faa-i Hukuk Cemiyeti         Reisi Cevat (Akın) Bey, Sivas Kongresi kararlarından haberdar ol­duğu         gibi, Sivas'tan yola çıkan heyetin Mucur'a da uğrayacağını biliyordu.         Nitekim Ha­cıbektaş'tan Mucur'a dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa ve         heyeti için coşkulu bir tö­ren düzenlenmiştir. Bu törene katılmak için         gelen 150 kadar silahlı Mucur atlıları davul, zurna eşliğinde halkla         birlikte Kurugöl Köyü'ne kadar giderek, çiseleyen yağmur altında iki         saatten fazla bir süre heyeti beklemiştir. Mucur Belediye Reisi Derviş          Ağa, heyetin gel­mekte olduğunu haber vermiştir. Kendilerini karşılamak         üzere Kırşehir ve Mucur'dan ge­len coşkulu kalabalığı gören Mustafa         Kemal Paşa ve heyet üyeleri, otomobillerden in­mişler ve halkı          selamlamışlardır. Kaymakam Cevat Bey, heyet üyelerine kazası adına "Hoş          geldiniz" demiş ve bu sırada Mucur'a geldiğinde şimdiki Ziraat Bankası          ve Hükü­met Binası arasında kız ve erkek ilkokul öğrencileri ile         öğretmenleri bulunuyordu. Öğ­renciler ellerinde eski harflerle yazılmış:         "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Hoş Geldiniz" yazılı bir pankart         taşıyordu. Burada Mustafa Kemal Paşa öğrencilere ve kalabalık         kar­şılayıcılara: "Şimdiye kadar böyle içten bir karşılamaya         rastlamadım. Mucurlular sağ olun. Vatan elden gidiyor. El ele verip         düşmanlarımızı aziz topraklarımızdan kovacağız. Parolamız silah başına"          şeklinde bir konuşma yapmıştır. Karşılama sırasında Kız İlkokulu         Müdiresi Servet Fikret Hanım'ın 8-9 yaşlarındaki kızı Meliha tarafından         Mustafa Kemal Paşa'ya bir demet çiçek sunulmuş ve aşağıdaki şiir         okunmuştur.
 
        Takdime şitap ettiğimiz şu çiçekler,
        Mahsulü gülistan’ı vatandır, ne saadet,
        Devşirmesine müftehiren verdik emekler,
        Lütfeyle kabul et efendim, eyle inayet.
İşte bu rûzu mesadetle bâkemali iftihar,
        Gülistane girip de lâne verdi berkarar,
        Desti masumanemizle topladık birkaç çiçek.
 
        Küçük kız öğrencinin okuduğu bu şiire ve sunduğu çiçeğe teşekkür eden         Musta­fa Kemal Paşa, gördüğü sıcak ilgiden dolayı Mucur halkına hitaben,         memnuniyetini be­lirten bir konuşma yapmıştır.
 
        Karşılama sırasında Okul Müdiresi Servet Fikret Hanım da Mustafa Kemal         Paşa ve Temsil Heyet'i üyelerine hitaben, Mucur'a gelmelerinden         duydukları memnuniyetleri­ni belirten bir konuşma yapmıştır. Mustafa         Kemal Paşa, Servet Fikret Hanım'a yağmur­lu ve çamurlu bir günde         öğrencileri getirmesinden ve yapmış olduğu içtenlik dolu konuş­masından         dolayı duyduğu mutluluğu belirttikten sonra Servet Fikret Hanım'a         aşağıdaki takdirnameyi vermiştir:
 
        "Mucur Nümune-i Nezahet Başmuallimesi Servet Fikret Hanımefendiye,
 
        Heyetimiz namına yapılan merasim-j istikbali yeye şeref verecek suret-i         muntazama da iştirak buyurulan eser-i nezakete şahsen müteşekkir         olduğumuz gibi... şu küçük kasabada gördüğümüz asar-ı terakki bizleri         cidden mütehassıs etmiştir. Secayi tebrik olan mesai-yi aliyelerinizde         muvaffakiyetler temenni ederim efendim.
 
        Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
        Heyet-i Temsiliyesi namına
        Mustafa Kemal
 
        Mustafa Kemal Paşa Mucur'da kaldığı sırada öğrencileri yanına çağırarak         sıkça görüşmüş ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Bu görüşmelerden         sonra: "Bu küçük kasa­bada gördüğüm hürmeti ve çocuklarda gördüğüm         zekayı hiçbir yerde görmedim" diye­rek, duygu ve düşüncelerini         belirtmiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti bu coşkulu karşılama töreninden         sonra halkla birlikte Kaymakamlık binasına gelmiş ve burada Mucur         Müftüsü İsmail Hakkı Efendi uzunca bir dua okuyarak Tanrı'dan başarılar         dilemiştir.
 
        Kaymakamlık makamına Mustafa Kemal Paşa'dan sonra Mucur Belediye         Başka­nı Nuri Bey'le birlikte, belediye meclisi üyelerinden Hacı          Süleyman Bey, Tevfik Bey, Ha­cı Emin Bey, Derviş Mehmet Bey ve Hayri         Efendiler gelerek, Mucur halkı adına "Hoş geldiniz" demişlerdir. Burada         Mustafa Kemal Paşa halktan, görüşmek isteyenleri kabul ederek,         dileklerini dinlemiş ve ülkemizin içinde bulunduğu durum hakkında         açıklamalar­da bulunarak, ülkemizi ve milletimizi bekleyen felaketleri         anlatmıştır. Öğle yemeğini Kaymakamlık binasında yiyen heyet, daha sonra         Mucur ileri gelenlerinin ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili         sordukları soruları cevaplandırmıştır. Bu görüşmeler sırasında Mucur         halkından Mehmet Hayri Efendi'nin: "Paşa Hazretleri, İstanbul’la         fekki-i         irtibattan bahsolunuyor. Bundan maksat nedir?" diye sorduğu soruya         Mustafa Kemal Paşa: "Mü­tareke ile elimizden çıkan yerleri geri almak         için" diyerek cevap vermiştir. Bu arada Mu­cur'un pazarı münasebetiyle         çevre köylerden haftalık alış-veriş için Mucur'a gelenlerden Çanakkale         Savaşları'na katılmış bir askerin, Mustafa Kemal Paşa'yı cepheden tanı          ya­rak, askerce selamlaması ve elini öpmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın da;         bu Çanakkale Gazi'sine birliğini, hangi cephelerde bulunduğunu, köyünü,         geçim durumunu ve ailesi hakkında içtenlikle ilgilenerek sorular         sorması, orada bulunan halkın heyecanlanması­na ve duygulu anların         yaşanmasına neden olmuştur. Bu olay, Mucur halkının gözünde Mustafa         Kemal Paşa'nın daha da yücelmesine, halkın, Temsil Heyeti'ne tam olarak         gü­venerek, samimi duygularla bağlanmalarına neden olmuştur.
 
        21 Aralık 1919 Pazar akşamı saat 20.30'da Mucur'a gelen Mustafa Kemal         Paşa ve Temsil Heyeti, geceyi Mucur'da geçirmiş ve 22 Arlık 1919         Pazartesi sabahı iki oto­mobil ile Hacıbektaş'a hareket etmişlerdir.
 
        23 Aralık 1919 Salı gecesini Mucur'da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve         Temsil He­yeti, 24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e hareket         etmiştir.
          
c) Mustafa Kemal Paşa         ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'de Karşılanışı
24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e gelmek üzere Mucur'dan hareket         eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti yağmurlu bir havada, şehir         girişinde bulu­nan Gölhisar yöresinde Kırşehir atlıları tarafından         coşkulu bir şekilde karşılanmıştır.
 
        Daha önceden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gelmekte         ol­duklarını haber alan bazı Kırşehirli atlılar Topraklıya kadar         gitmişler, hatta ülkenin için­de bulunduğu kötü durumdan kaygılanan         duyarlı bir kısım Kırşehirliler de Mucur ve Ha­cıbektaş'a giderek         Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve fikir alışverişinde bulunmuşlar­dır.
 
        Ülkenin her köşesinde olduğu gibi Kırşehir'de de, içinde bulunulan durum         hakkın­da her yerde sohbetler yapılıyor, yeni gelişmeler büyük bir ilgi         ile takip ediliyor ve Sivas Kongresi’nde alınan kararlar en küçük         yerleşim birimlerine kadar ulaştırılıyordu. Zaten Kırşehir halkı Mustafa         Kemal Paşa'yı Sivas Kongresi ile tanımış ve O'na güven duymuş­tu. Kongre         Heyeti'nin Kırşehir'e geleceği duyulur duyulmaz hemen şehirde         hazırlıklara başlanmıştır. Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile         birlikte önceden beri çalışmalarını sürdüren ve Mustafa Kemal Paşa ile         aynı görüşleri savunan Kırşehir Gençler Derneği mensupları da bu haberi         büyük bir sevinç ve heyecanla karşılamışlar, dernek üyelerin­den M.         Hilmi Bey şehir halkından yapılacak masraflar için yardım toplamış,          ertesi gün de Mustafa Kemal Paşa'nın ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e         geleceğini çarşı esnafına du­yurmuştur.Daha o günlerde "Kurtarıcı"          gözüyle bakılan Mustafa Kemal Paşa'yı coşkulu bir şekilde karşılamak         için yapılabilecek her türlü hazırlık tamamlanmaya çalışılmıştır.
 
        Bu sıralarda Kırşehir'de mutasarrıflık görevini vekaleten yürütmekte         olan muhase­beci Ali Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin         Kırşehir'e geleceğini ha­ber alır almaz, vergi dairesinde veznedar         olarak görev yapan M. Sıtkı (halk arasında Ha­cı Bey diye bilinmektedir)         Doğu ile birlikte karşılama ve uğurlama programını son kez gözden         geçirmişlerdir. Bu haber, resmi kurumlar ve sivil halk arasında da çok         hızlı bir şekilde yayılmıştır. Olumsuz hava şartlarına rağmen herkes         karşılama töreni için bir şeyler yapabilmek düşüncesi ile harekete         geçmiştir. M. Sıtkı (Doğu) Bey, karşılama töreni için yapılan         hazırlıkları şöyle anlatmaktadır:
 
        O zaman Kırşehir'de mutasarrıf vekili muhasebeci Ali Hikmet Bey, ben         ise ver­gi dairesinde veznedar idim. Aynı zamanda Kırşehir Gençler         Derneği Yönetim Kurulun­da üye olarak bulunuyordum. Mutasarrıf Vekili         Ali Hikmet Bey, vezne bölümündeki oda­ma geldi Kapıyı sıkıca kapattı ve         sandalyesini masamın yanına yaklaştırarak oturduk­tan sonra bana: "Hacı,          kongre üyeleri Ankara'ya giderken buradan geçecekler. Şerefle­rine uygun         bir karşılama programı hazırlamak lazım. Buna göre bir program         hazırlarsı­nız. Gençler Derneği ile de hemen temasa geçin dedi." Bu emir         üzerine M. Sıtkı (Doğu) Bey hazırlamış olduğu programı Ali Hikmet Bey'e         göstererek onayını almış ve hazırla­nan bu program; Mutasarrıf Vekili A.         Hikmet Bey, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müf­tü Halil Efendi ile         birlikte Kırşehir Gençler Derneği’nden Mustafa Nural Bey, Reşat (Öz­deş)          Bey ve Necati Bey'den oluşan bir grup tarafından başarıyla         uygulanmıştır.
 
        Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'dan         hareket etti­ğini öğrenir öğrenmez önde atlılar olmak üzere, Mucur         yönüne doğru yola koyulmuştur. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin         Kırşehir'e gireceği yol üzerinde bulunan Ye­nice Mahallesi'nin sokakları          Kırşehir halkı tarafından doldurulmuştur. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal         Paşa'nın şahsında gelecekteki aydınlık günleri görüyordu. Bu umutla         halkın büyük çoğunluğu Kılıçlı Köprüsü çevresinde toplanmıştı.
 
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını karşılamaya giden atlılar, bugünkü         otobüs terminali yakınında bulunan Koşu Yolu'nda, Kılıçlı Köprüsü         çevresinde bekleyen kala­balığı görünce, kalpaklarını sallayarak         geliyorlar" diye haber vermişlerdir. Kılıçlı Köprü­sü'nde de yüz elli         kadar atlı, kuyrukları düğümlenmiş atları ile heyeti taşıyan         otomobil­lerin çevresinde cirit oynarken, Mustafa Kemal Paşa ve         arkadaşları otomobillerden ine­rek halkı selamlamışlardır. Mustafa Kemal         Paşa otomobilden yere iner inmez "tekbir" getirilerek, kurbanlar         kesilmiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşılayan Mutasarrıf Vekili Ali         Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve heyete hitaben "Hoş geldiniz Paşa         Hazretleri, aziz misa­firler" dedikten sonra, Kırşehir'in ileri         gelenlerini ve Gençler Derneği üyelerini Mustafa Kemal Paşa'ya         tanıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa da memnuniyetini belirttikten sonra yol         kenarındaki tarlada cirit oynayan atlıları kısa bir süre seyretmiş ve         daha sonra Ali Hik­met Bey'e gösterilen bu ilgi ve yapılan hazırlıklar         için teşekkür etmiştir.
 
        Kılıçlı Köprüsü'nden itibaren halkla birlikte bir süre yürüyen Mustafa         Kemal Pa­şa'nın, başında bir kalpak, üzerinde de askeri bir elbise         bulunuyordu.
  
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyet' i için geçtikleri yol üzerinde         yaklaşık her iki yüz metrede bir kurbanlar kesilmiştir. Heyet, şimdiki         Gazi ilkokulu önüne geldiğinde, okul müdürü Ömer Aydın Bey'in         yönetimindeki öğrenciler tarafından alkışlarla karşıla­mıştır. Bu sıcak         ilgi karşısında Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek, Ortaokul Mü­dürü         Ömer Aydın Bey'in yanına gelmiştir. Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey,         Mustafa Kemal Paşa'yı öğrencilerine; "Aziz yurdumuzu çizmeleri ile         kirleten düşmanı kovmak için canlarını ortaya koymuş, tarihin en şanlı          sayfalarına giren milli kahramanlarımızdan­dır. Onları size tanıtmakla         bir ders daha vermiş oluyorum. Yurt için çalışanları, nesiller unutur         "mu?" diyerek takdim etmişti: Mustafa Kemal Paşa ise bu sözlere teşekkür         ede­rek yoluna devam etmiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Gazi ilkokulu'ndaki törenden sonra         otel ve hanlarla çevrili bulunan şehir girişine doğru ilerlerken,         çevredeki halkı da selamlayarak Kapıcı Camii önündeki meydana         gelmişlerdir. Kapıcı Camii önünde ana okulu öğrencilerini de gören         Mustafa Kemal Paşa otomobilinden inerek çocukları okşamış ve sevmiş­tir.
 
        Kırşehir, o zamana kadar böyle bir kalabalık görmemiştir. Burada Hacı          Ali, Mülâzım’ın oğlu Ethem Hacı ile Terma Hacı'nın oğlu Hafız Şevket         "tekbirler" getirerek kurban­lar kesmiş, halk ise coşkun sevgi         gösterilerinde bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni         dakikalarca alkışlamıştır. Böyle siyasi bir ortamda, Kırşehir halkının         mil­li bağımsızlık ruhu ve heyecanı içinde büyük kahramanı ve         arkadaşlarını candan ve sa­mimi bir şekilde kucaklamaları, gelişmelerin         hangi yönde olması gerektiğini sezinleyen Kırşehirliler için, Milli         Mücadele tarihinde takdirle kaydedilecek milli bir şereftir.
 
d) Mustafa Kemal Paşa         ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'deki Faaliyetleri
        Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Kırşehir'de büyük bir törenle ve coşku         ile Ka­pıcı Camii Önündeki meydanda karşılandıktan sonra, ilk olarak         hükümet binasına git­mişlerdir. Burada kısa bir süre dinlendikten sonra         Gençler Derneği üyelerinden M. Sıtkı(Doğu) Bey ve Hilmi (Nural) Bey,         Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını çay içmeye der­nek binalarına davet         etmişlerdir. Bu arada Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü         Halil (Gürbüz) Bey ve arkadaşları, Mustafa Kemal Paşa'nın yanından bir         dakika olsun ayrılmamışlardır. Bu yakın ilgi sonucunda Mustafa Kemal         Paşa'nın Gençlik Der­neği ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerine olan         güveni iyice artmıştır. Hatta bu sırada Mustafa Kemal Paşa'ya gelen bir          şifre telgrafını hiçbir sakınca görmeden, şifre çözücü ile birlikte         açarak onların okumalarına izin vermiştir.
 
        Müftü Halil (Gürbüz) Bey'in ifadesine göre Mustafa Kemal Paşa Kırşehir         Müdafaa­
i Hukuk Cemiyeti'nden şunları istemiştir:
 
        a)Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenen esaslara göre verilen         emirlerle ha­reket edilmesini, çünkü bu emirlerin her türlü durum         dikkate alınarak hazırlandığını, bu hususun tüm vatandaşlara duyurulması          ve aydınlatılmasını,
 
b) Her fırsatta halkla ilişki kurulmasını ve genel durumun anlatılması          hususudur.
                        Hükümet binasından ayrılan heyet, önce belediyeyi, sonra da ortaokulu         ziyaret et­mişlerdir. Ortaokulda Kırşehir Sancağı'nın eğitim-öğretim         durumu hakkında okul müdü­rü ve aynı zamanda Milli Eğitim Müdür         Vekilliği görevini yürüten Ömer Aydın (Genç) Bey'den gerekli bilgileri         almıştır. Bu arada Mustafa Kemal Paşa ile Ömer Aydın Bey arasında şöyle         bir konuşma geçmiştir.
 
        M. Kemal Paşa: - Müdür Bey, Kırşehir'in kaç iptidai mektebi var?
        Ömer Aydın Bey: - Yetmiş, Efendim,
        M. Kemal Paşa: - Kaç köyünüz mevcut?
        Ömer Aydın Bey: -Üç yüz altmış iki pare
        M. Kemal Paşa: - Mektep adedi köy sayısına göre azdır. Her köyde bir         mektep
        açılmasını temin etmek için ne düşünüyorsunuz Müdür Bey?
        Ömer Aydın Bey: - Efendim, eğer Umumi Harp'ten dönen ihtiyat         zabitlerinin mu­allimlikle istihdamı mümkün olursa bu fikirlerinizi         ziyadesiyle mevkii fiile koymak imkan dahiline girer. Okuma nispeti         birden yükseltilebilir.
        Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasıyla, ülkenin kurtulacağından emin olduğu         an­laşılacağı gibi, eğitim ve öğretim konusundaki düşüncelerinin de daha          şimdiden hangi boyutta olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir.         Çünkü henüz örgütlenme aşa­masında bulunan halkın durumu, ülkenin yer         yer işgal edilmeye başlanması, İstanbul Hükümeti'nin tutumu ve         Anadolu'nun çeşitli yörelerinde başlayan isyanlar sürüp gider­ken,         Mustafa Kemal Paşa'nın eğitim ve okullaşma konusundaki düşünceleri, ne         denli uzak görüşlü olduğunu ve milletine olan güvenini açıkça ortaya         koymaktadır.
 
        Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri ortaokuldaki bu görüşmelerinden ve         sunu­lan kahveleri içtikten sonra Gençler Derneği'ne gitmişlerdir.
 
        Kırşehir Gençler Derneği üyeleri Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyelerini         kapıda karşılamışlar ve dernek üyesi M. Sıtkı (Doğu) Bey: "Genç         arkadaşlarım adına derneği­mizi şereflendirdiğiniz için teşekkür ederim"         demiş, Dernek Reisi Reşat Bey, konukları ve üyeleri Mustafa Kemal         Paşa'ya takdim ettikten sonra, kısa bir teşekkür konuşması yapmıştır.         Cevat Hakkı Bey'de hazırlamış olduğu konuşmasını okuduktan sonra,         konuklara çaylar ikram edilmiş ve ülkenin o günlerde içinde bulunduğu         olağanüstü durum ko­nuşulmaya başlanmıştır. Dernek üyeleri milli         mücadeleden yana olan görüşlerini belirt­miştir, Mustafa Kemal Paşa ise,         Kırşehir gençlerinin ülke meselelerine gösterdikleri ilgi ve         duyarlılıktan sonra derece memnun olmuştur.
 
        Bu arada Gençler Derneği'nin tüzüğünü alarak inceledikten sonra;         "Sevgili genç­ler, sizin gösterdiğiniz heyecanlı tavır ve         hareketlerinizden çok mutlu olduk. Esaret teh­likesine düşen, hürriyet         ve istiklalini elde etme hususundaki davamızın ruhuna inanmış olduğunuza         kanaat getirerek tüzüğünüzün çizdiği esaslar cidden takdir edilir          şekildedir. ilerde hepinizin şerefli başarılar yolcusu olduğunuzu         görmekle iftihar ederiz. Şeklinde dernek yöneticilerini duygulandıran ve         mutlu eden sözleş söylemiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu takdir dolu ve         anlamlı konuşmasından sonra, dernek yöneticileri tarafından getirilen         hatıra defterine, o andaki duygu ve düşüncelerini yansıtan aşağıdaki         metni yazarak Temsil Heyeti üyeleri ile bir­likte imzalamıştır. Kırşehir         gençliği ve Kırşehir halkı için bir övünç belgesi olan bu bel­gedeki         sözler şöyledir:
 
"Kırşehir gençliğinin,         vatanımızda gençliğin kıymetli bir enmuzeci olduklarını ispat edecek         efkar-ı metine ve musîbe ile mütehallî kanaati ile vaz-ı imza eyleriz.
24 Kânunuevvel1335
 
H. Behiç          A.         Rüstem        M. Müfit           H. Rauf             M. Kemal"
 
        (Kırşehir gençlerinin, ülkemiz gençliğinin değerli bir örneği         olduklarını kanıtlaya­rak ve doğru görüşlerle donatılmış oldukları          kanaati ile imzalarız.
        24Aralık 1919
 
        Hakkı Behiç    Alfred Rüstem      Mahzar Müfit         Hüseyin         Rauf              Mustafa Kemal)
 
        Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu tarihi görüşme ve açıklamalardan         sonra, geç vakit gençlere veda ederek ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve         heyet üyeleri Müftü Halil (Gürbüz) Bey ile birlikte kendilerine ayrılan         Kılıçözü kenarında ve şimdiki Ekinciler Un Fabrikası yakınında bulunan,         Sait Efendi'nin (Çopur Sait) oğlu Öğretmen Mustafa (Er­dem) Bey'in evine         gitmişlerdir. Konukların yatabilmeleri için gerekli yatak-yorganlar         Be­lediye Başkanı ve üyelerin evlerinden getirilmiştir. Çorba, hindili         pirinç pilavı, su böreği, turşu ve meyveden oluşan akşam yemeği, yersofrasında, samimi bir ortamda yenilmiş­tir. Mustafa Kemal Paşa en         çok Kırşehir'in geleneksel yemeği olan "su böreğini" beğen­miştir. Yemek         sırasında Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey'in düzenlemiş olduğu ve         or­taokul öğrencilerinin katıldığı coşkulu fener alayının, kaldıkları          binanın önüne gelmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri         dışarı çıkarak, bu coşkulu topluluğu se­lamlamışlardır. Bu sırada         Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey; "Pek muhterem Paşa Haz­retleri,         vatanımızın kolunu, kanadını budamak için her taraftan memleketimizin         saran düşmanlara, sizin kahramanca yapacağınız kumanda altında savaşacak         olan askerleri­mizden yiyecekleri tokatla, cezalarını bulacaklarını          imanımız vardır. Fransa Cumhur Başkanı Raimonde Poincare, vatanımızın         hastalandığını söylemekle büyük hataya düş­tüğünü ilerde kendisi de         itiraf edecektir. Memleketimizin hasta olmadığını, vatanımızın aslanlar         yatağı olduğunu ispat için bu millet sizin rehberliğinize muhtaçtır.
 
İstanbul Hükümeti ecdadımızın kanını akıtarak kazandığı bağımsızlığı          feda edecek kadar aczi yet içinde bulunuyor ve sanki düşmanla işbirliği         yapmış gibi görünüyor. işte bu ,gördüğünüz halkın sevgi gösterisi, size         candan bağlılığının açık bir belirtisidir. Varolunuz. Amacınıza         ulaşmanızı ve sağlığınızı Allah'tan dileriz, aziz ve muhterem he­yet…"          şeklinde bir konuşma yapmıştır.
 
        Ömer Aydın (Genç) Bey'in bu konuşması üzerine Mustafa Kemal Paşa'da         genç­lere olan güvenini, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve nelerin         yapılması gerektiğini açıklayan uzun bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma,         o günlerde ortaokulda tarih, coğ­rafya ve beden eğitimi derslerini veren         ve daha sonra da Kırşehir Milli Eğitim Müdürlü­ğü görevi yapmış olan         Cevat Hakkı Tarım Bey tarafından "Atatürk Kırşehir"de adlı bir ki­tapta         yer almıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı bu konuşma 30 Ağustos 1936         tarih­li  "Kırşehir Gazetesi" nde yayınlanmıştır. Bu konuşmanın en         çarpıcı yanı ise: "Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine         muhtacız. Çizdiğimiz bir hudut vardır. Bu hududu ecnebilerin elinde         bırakmayacağız, emniyetiniz pek sağlamdır" şeklindeki bu ifadelerle üstü         kapalı da olsa Misak-ı Milli sınırlarının 20 Ocak 1920 tarihinden önce         düşünülmüş olduğunun, Mustafa Kemal Paşa tarafından Kırşehir'de         açıklanmış olmasıdır. Aynı ko­nuşma A. Ü. Türk inkılap Tarihi         Enstitüsü'nce de resmi bir belge olarak kabul edilmiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasından sonra, fener alayı alkışlar arasında         da­ğılırken: "Sevgili Kırşehir halkı ve gençleri! Bizi çok         hislendirdiniz. Her yerde halkın coş­kun sevgi gösterileri ile         karşılaştık. Milletin inancının kuvvetli olduğunu gördük.
 
        Namık Kemal:
'Vatanın bağrına         düşman dayamış hançerini,
Yok imiş kurtaracak         baht-ı kara mâderini,
 
        demiş. Bu milletin içinden çıkan ben Kemal de övünerek değil,         milletimizin asalet ve kahramanlığına dayanarak söylüyorum:
'Vatanın bağrına         düşman dayasa hançerini,
Elbet bulunur         kurtaracak baht-ı kara mâderini,"
        diyerek, milletin hayat ve hürriyeti söz konusu olduğunda, kendisiyle         birlikte tüm Türk Milleti'nin her türlü özveriye katlanabileceğini dile         getiriyordu.
 
e) Mustafa Kemal Paşa         ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'den Uğurlanışı
25 Aralık 1919 sabahı çok erken saatlerde uyanan Mustafa Kemal Paşa ve         arka­daşları, kahvaltıdan sonra Kırşehir halkının doldurduğu sokaklardan         geçerek Hükümet Konağı'na gitmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa ve heyet,         Hükümet Konağı'nda şehir ileri gelenleri ile tek tek vedalaştıktan sonra         otomobillerine binerek Kaman'a doğru hareket etmişlerdir. Ortaokul         Müdürü Ömer Aydın Bey, heyetin gelişinde olduğu gibi, gidişinde de         öğrencilerle birlikte şehrin çıkışında yerini almıştır. Mustafa Kemal         Paşa kendisini uğurlamak amacıyla Ömer Aydın Bey ve öğrencilerinin         beklemekte olduklarını görünce, arabasından inerek aralarında bir müddet         dolaşmış, onları okşamış ve Ömer Bey'in de elini sıkarak vedalaşmıştır.         Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ile Ömer Aydın Bey arasın­da şöyle bir         konuşma geçmiştir.
 
        Ömer Aydın Bey - Paşa Hazretleri, eğer milletimizin yeteneklerini iyi         yönetir ve kul­lanırsanız, ki bundan kesinlikle eminiz, hem vatanımız,         hem de bağımsızlığımızı sağla­mış, milli tarihimize adınıza değer bir          şan, şeref sayfası ve destanı yazmış olursunuz. Hepimiz hepinize hayırlı          yolcuklar dileriz.
 
        Mustafa Kemal Paşa - Milletimizin yüksek yeteneğini iyi kullanarak bu         yolda ba­şarılı olacağımızdan eminiz ve siz de emin olabilirsiniz"         dedikten sonra otomobillerine tekrar binerek 25 Aralık 1919 Perşembe         günü Kırşehir atlıları eşliğinde Kaman'a gitmek üzere ayrılmışlardır.
 
f) Mustafa Kemal Paşa         ve Temsil Heyeti'nin Kaman'a Gelişi Sonrasındaki Gelişmeler
        Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti 25 Aralık 1919 Perşembe günü saat         9.00 civarında Kırşehir'den uğurlanmış, saat 11.00 civarında da Kaman'a         20 km uzaklıkta bulunan Sofularda (Aydınlar) durarak köy bakkalı ile bu         civarda bulunan köyler ve Ka­man hakkında kısa bir söyleşi yapmışlardır.         Kırşehir atlıları, Aydınlar Köyü'nün biraz ile­risinde bulunan tepede         Kaman atlıları ile buluşarak birlikte cirit oynamış ve daha sonra         Kırşehir'e dönmüştür. Heyet ise, Kaman atlılarının rehberliğinde Kaman         girişindeki bir hanın önünde kalabalık bir halk tarafından         karşılanmıştır. Kamanlılar tarafından coşku­lu bir şekilde karşılanan         Mustafa Kemal Paşa'nın, başında sarı bir kalpak ve sırtında as­keri bir         elbise bulunmaktadır. Otomobilden inen Mustafa Kemal Paşa ve heyet         üyeleri­nin etrafına toplanan halk ile birlikte Kaman Müdafaa-i Hukuk         Cemiyeti başkanı Hacı Ali Bektaş Ağa da gelmiş ve konukları hazırlamış          olduğu atlarla kendisine ait çiftliğe götür­müştür. Burada ikindi         kahvaltısı şeklinde; yağda pişirilmiş yumurta, yoğurt, pekmez ve meyve         yenilmiş, yol yorgunluğunu atmak için bir saat kadar dinlenen Mustafa         Kemal Pa­şa, köylerden gelen bazı kişilerle görüşmeler yapmış,          memleketin içinde bulunduğu du­rumu açıklayarak, padişahın iş göremez         hale geldiğini, yurdun yer yer işgal edildiğini, Erzurum ve Sivas         Kongrelerinde alınan kararları anlaşmıştır. Orada bulunan halktan da         köylünün durumunu, "aşar" vergisini, "mültezim"lerin uygulamaları ve         hayvan yetiştirme miktarlarını sormuştur. Daha sonra dışarıda bekleyen         topululuğa karşı yüksek bir yere çıkarak bir konuşma yapmıştır. Mustafa         Kemal Paşa'nın yapmış olduğu bu konuşmanın içeriği hakkında H. Ali         Bektaş Ağa'nın yeğeni ve Kaman Belediye Başkanı Halil Bey ta­rafından şu          şekilde nakledilmektedir.
 
- Köyünüz ne kadar güzel, her taraf ağaçlarla dolu, kim bilir yazın ne         hoş ve se­rin havası olur. Şu cennet gibi köyünüzün içinde düşman         çizmelerinin dolaşmasına han­giniz ve hangimiz razı oluruz. işte şirin          İzmir’e düşman girdi. Oradaki vatandaşlarımızın hepsi esir muamelesi         görmektedir. Padişah da esir edilmiş bir haldedir ve memleketin derdine         çare bulacak bir durumda değildir. Düşmanlar bin bir hile ile, elbirliği         yaparak bi­zi yok etmek istiyorlar. Sizlerin yardımı ile bu felaketli         günleri atmaya çalışacağız.
 
        Mustafa Kemal Paşa'nın konuşması bittikten sonra çevresinde toplanan         halk sev­gi gösterisinde bulunmuş ve bir müddet daha sohbet ettikten         sonra hazırlanan akşam yemeğini yemek üzere H. Ali Bektaş Ağa'nın evine         girmişlerdir. Baş menusu kızartılmış tavuk ve bulgur pilavından oluşan         akşam yemeği yer sofrasında neşe içerisinde yenildikten sonra heyet         üyeleri kendileri için ayrılan odalarda yatmışlardır. Mustafa Kemal Paşa         ise gece bir müddet daha bazı notlar almak ve almış olduğu notları da         gözden ge­çirmek için yatmamış, bu süre içerisinde de Kaman Belediye         Başkanı Halil Bey kendi­sine refakat ederek ikramlarda bulunmuştur.
 
        26 Aralık 1919 Cuma günü sabah erken kalkan Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti         Kaman'dan, çevre köylerden ve Kırşehir'den gelen atlılarla birlikte         kalabalık bir halk ta­rafından yağışlı ve çamurlu bir ortamda Ankara'ya         uğurlanmıştır.
 
        Kaman'dan hareket eden Heyet'e ait otomobillerden biri Bey nam'a         yaklaşırken çamura saplanmış, havanın soğuk ve yağışlı olmasından dolayı          heyet üyelerinden Hak­kı Behiç Bey hastalanmış ve bir kısım heyet         üyeleri çamura saplanan otomobillerin içe­risinde geceyi geçirirken         Mazhar Müfit ve Rauf Bey'in yaya olarak Bey nam'a gelip yar­dım         istemeleri üzerine, Bey nam'dan sağlanan katır ve öküzlerle birlikte         gelen köylülerin yardımı ile otomobil ve içindekiler ancak sabaha karşı          Bey nam'a gelebilmişlerdir.
 
         26-27 Aralık 1919 gecesini Bey namda geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Heyet         üyeleri, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara'ya ulaşmışlar ve Dikmen         Keklik Pına­rı'nda Ankaralı atlılar ve seymenler tarafından coşkulu bir          şekilde, oyunlar oynayarak ve halaylar çekilerek karşılanmışlardır. Bu         tarihten itibaren Ankara Milli Mücadele Merkezi ve İstanbul’dan koşup         gelen milletvekillerinin, aydınların ve vatanseverlerin buluştuğu "umut         kent" olmuştur.
 
4 - Milli Mücadele'de         Kırşehirlilerin Tutumu ve Katkıları
Kırşehir ve çevresi Birinci Dünya Harbi'nin sonlarında kurdukları          Kırşehir Gençler Derneği ve hemen hemen tüm yerleşim birimlerinde         kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyet­leri ile Milli Mücadele için hazırlık         çalışmalarına başlamıştır.
 
        Son Osmanlı Mebussan Meclisi'ne Avanos (1871) doğumlu Ali Rıza Bey ile,         Hamit­köy (1877) doğumlu M. Rıza Bey (Silsüpür) Bey Müdafaa-i Hukuk         grubu Kırşehir millet­vekili olarak katılmışlardır. Bu         milletvekillerinin İstanbul’un resmen işgalinden sonra da (16 Mart 1920)         Ankara'ya gelerek milli mücadeleyi desteklemeye devam etmişlerdir.
 
        Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra başlayan işgallere         karşı, İstanbul Hükümeti gibi teslimiyetçi bir tutum takınmamış, Milli         Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin tüm         çalışmalarını yakından takip etmiş ve so­nuna kadar yanlarında yer         almıştır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Samsun'dan beri takip eden         Mucur halkı, Sivas'ta milli bir kongrenin toplanacağını öğrenince,         Mucur'u temsilen Kaymakam Cevat Bey ile Hacıbektaş Nahiye Müdürü Mucurlu         Avni (Er­kanlı) Bey'i, Kongreye katılmak üzere Sivas'a göndermiştir.         Ancak bu heyet, Şarkışla'ya vardığında kongrenin bitmiş olduğunu,         Mustafa Kemal Paşa temsil Heyeti'nin de Si­vas'tan hareket ettiğini         öğrenince Mucur'a dönmek zorunda kalmıştır. Kırşehir halkının bu olumlu         tutumu Ankara vilayetinden gelen 28 Aralık 1919 tarihli şifre         telgrafından da açıkça anlaşılmaktadır. Ülkenin diğer taraflarının Milli         Mücadele'nin gelişiminden haber­siz olmasına rağmen, Kayseri, Kırşehir         ve Ankara gibi Orta Anadolu illerinde Mustafa Kemal Paşa ve Temsil         Heyeti'nin büyük törenlerle karşılanması ve bölge halkının konu­ya olan         duyarlılığı son derece dikkat çekicidir. Kırşehir halkı Milli Mücadelede         olduğu gi­bi Cumhuriyetin ilanından sonra da Atatürk'ün yanında yer         almış O'nun ilke ve inkılaplarının savunucusu olmuştur.
         
 a) Siyasal         Yönden Katkıları
 23 Nisan 1920'de açılan T.B.M.M.'nde ise Kırşehir Ahmet Müfit (Kurutluoğlu)         Bey, Rıza (Silsüpür) Bey, Yahya Galip (Kargı) Bey, Sadık (Savtekin) Bey,         Cemalettin Çelebi Efendi, Bekir (Kocaoğlu) Efendi, Cevdet (Seçkin) Bey         tarafından temsil edilmiştir. Bu milletvekillerinden Yahya Galip Bey,          İstanbul Hükümetinin emirleri doğrultusunda olmak üzere Mustafa Kemal         Paşa'yı tutuklatarak, Milli Mücadele'yi daha başlangıcında engel­lemeye         çalışan Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın tutuklanmasından sonra; Ankara         Valiliği yapmış, daha sonra da üç dönem Kırşehir milletvekili olarak         yeni Türk Devleti'ne önem­li hizmetlerde bulunmuştur. Muhittin Paşa'nın         tutuklanmasından sonra Defterdar Yahya Galip Bey, Ankara halkı          tarafından seçilerek Valilik görevine getirilmiştir. Bu durum, An­kara         halkının, Anadolu'nun ortasında bulunan bir ilde, demokratik yöntemle         yöneticisini seçmesi bakımından çok önemli bir olaydır. Ayrıca böyle bir         hareket şekli, bir bakıma İstanbul Hükümeti'ne karşı da bir başkaldırı          niteliği taşımaktadır.
 
        Vali Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'dan itibaren yakından         izle­mekte ve ülkenin kurtuluşunun ancak Mustafa Kemal Paşa'nın         önderliğinde başlayan milli bir mücadele ile gerçekleşeceğine         inanmaktadır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa'nın Amasya Mülakatı (görüşmesi)         (20-22 Ekim 1919) için Amasya'da bulunduğu sırada, An­kara Valiliği         görevini yürüten Yahya Galip Bey'den 15 Ekim 1919 tarihli, şifreli bir         telgraf almıştır. Bu telgrafta Yahya Galip Bey: "Mukadderatımızı,          milletin mukadderatını bilme­yen bir hükümete ve ne de rasgele         gönderilecek valilere terk edemeyiz.Mahmut Ferit Paşa kabinesinin tayin    edipte gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa'yı buraya ve Suphi         Bey'i de Konya'ya Vali tayin etmek suretiyle merkezi hükümet ilk adımını          attı. Mil­let meclisi kurulmadan önce dışardan bir kişinin hiçbir         memuriyete getirilmemesini evvelce arz etmiştik. Merkezi hükümet buraya         yeniden Vali göndermekle, buradaki milli hareketi söndürmek istiyor         demektir. Siz nasıl askerlikten istifa ile milletin bir ferdi gibi         çalışmaya karar verdinizse, ben de buradan çekilerek, aynı surette         milletimin vazifesini yapmaya karar verdi. Vali gelinceye kadar vekaleti         kime bırakacağımı lütfen bildiriniz" diyerek, Mustafa Kemal Paşa'ya ve         Temsil Heyeti'ne bağlılığını ve her türlü emir ve yet­kiyi onlardan         alacağını göstermek suretiyle, Milli Mücadele'ye tam bir destek sağlamış          oluyordu.
 
        Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 27 Aralık         1919'da An­kara'da karşılanması sırasında da Ankara valisi olarak aktif         görev almıştır. Ankara vali­si olan Yahya Galip Bey ilk iş olarak,         Muhittin Paşa'nın tutuklatmış olduğu ittihat ve Terakkicileri serbest         bırakmış ve bu nedenle kendisine "Hakan" unvanı verilmiştir. Sıcak kanlı          ve babacan bir yapıya sahip olan Yahya Galip Bey, Ankara valisi iken         milletvekil­lerinin özel hayatlarına da müdahale edebilmekte idi.         Nitekim bu konuda; "Yahya Galip Bey mebusları bile içki başında görünce         sopayla kovalardı" şeklinde belirtilmektedir.
 
        Yahya Galip Bey T.B.M.M.'n de 23 Nisan 1920 den 4 Mayıs 1931'e kadar üç         dö­nem Kırşehir milletvekili olarak bulunmuş, bu süre içerisinde 45 kez         söz alarak; maliye, dış politika, komünizm-Bolşeviklik, anayasa, hukuk,         tekalif-i milliye, israf, demokrasi, meclisin sağlıklı çalışması,          istiklal mahkemeleri ve çalışmaları, Hıristiyanların ve azın­lıkların         ülkemizdeki faaliyetleri, Yunan işgali, misak-ı milli, sosyal yardım,         meclis görüş­meleri, bakanlıkların ödenekleri ve benzeri konularda görüş          ve düşüncelerini dile getire­rek meclis çalışmalarında etkili olmuştur.
 
        Birinci dönem T.B.M.M.'n de etkili olan diğer bir Kırşehir milletvekili         de Ahmet Mü­fit (Kurutluoğlu) Bey'dir. İlmi düzeyi yüksek bir aileden         olan ve daha çok dini ilimler ala­nında isim yapmış Savcılı Türkmen         abasına mensup, Müftü Hacı Vehbi Efendi'nin oğlu olan Müfit Bey 1879         yalında Kırşehir'de doğmuştur. Müfit Bey Kırşehir Rüştiyesi'ni         bitir­dikten sonra on beş yaşında iken medrese tahsili için İstanbul’a         gitmiş, İslam Hukuku alanında tahsil görerek diploma almıştır. Medrese         öğreniminden sonra Kırşehir'e deği­şik adliyelerde hizmet yapmış ve 1910         yılında babasının ölümünden sonra Kırşehir'e gelerek, Kırşehir Müftüsü         olmuştur. I. Dünya Harbi sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'nı,          devletin sürekliliği bakımından son derece tehlikeli görmesi, bu         mü­tarekeyi imzalayanları ve savunanları kınaması üzerine tutuklanarak          İstanbul’a gönde­rilmiştir.
 
        I. Dünya Harbi'nden sonra, devletin yönetimine adeta bir karabulut gibi         çökerek Milli Mücadele aleyhine bir yönetim sergileyen Sadrazam Damat         Ferit Paşa tarafından "Harp Divanı"na gönderilen Müfit Bey, Erzurum         Kongresi'nden önce bir fırsatını bularak kaçmış ve Kırşehir'e Müdafaa-i         Hukuk Teşkilatı içinde bulunmuş ve Sivas'ta bulunan Temsil Heyeti ile         ilişki kurarak, Milli Mücadele'ye katkı sağlayan Kırşehir'in önderleri         ara­sında yer almıştır.
 
        Müfit Bey, 23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin Ankara’da toplanma şamasında         diğer Kırşehir milletvekili ve arkadaşı Yahya Galip Bey ile çok üstün         bir gayret göstermiş ve bu hususta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa         hatıralarında, Meclis'in Ankara'da toplanmasında Kırşehir         milletvekillerinin önemli bir yeri olduğunu belirtmiştir.
 
        Müfit Bey de diğer din adamları gibi, Milli Mücadele'de önemli rol         oynamış, birinci T.B.M.M.'n de "ikinci Reis Vekilliği" görevini yürütmüş          ve meclis çalışmalarına aktif ola­rak katılmıştır. Müfit Bey, İzmir’in         işgalinin birinci yıldönümü nedeniyle Ankara halkının işgali protesto         amacı ile T.B.M.M. önünde toplanmaları üzerine söz alarak:
 
        Efendim bu gün İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin birinci         yıldönümüdür. An­kara halkı bu işgali kabul etmeyerek protesto         düzenlemişlerdir. Dışarıda toplanmışlardır. Onların duygularına ortak         olmak üzere hepinizin dışarıya çıkmanızı meclis adına öneri­yorum diye         konuşarak; yurdun işgaline karşı son derece duyarlı davrandığı gibi,         TB.M.M.'n de de bütün üyeleri yönlendirebilecek güçte olduğunu         göstermiştir.
 
        Kırşehir milletvekili olarak Müfit Bey, Koçhisar ve Kırşehir bölgesinde         satın alma komisyonlarının çalışmalarını kontrol etmek ve hızlandırmak         için Harp Encümeni tara­fından müfettiş olarak görevlendirilmiştir.         Başlangıçta Padişah ve İstanbul Hükü­meti'nden ümidini kesen Müfit Bey,         Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele'ye tam des­tek verirken, daha sonra         T.B.M.M.'n de muhalefet grubu olarak bilinen ve sayıları 123'e ulaşan         ikinci grupta yer almış, hatta grubun sözcüleri arasına girmiştir.
 
İkinci ve daha sonraki dönemlerde milletvekili seçilemeyen Müfit Bey         politikadan çekilmiş, 1923 yılından itibaren avukatlık yapmış ve 15         Haziran 1958 tarihinde 79 ya­şında vefat etmiştir. Müfit Bey, çevresinde         çok temiz ve şık giyinen, son derece kültürlü bir kişi olarak         bilinmektedir. T.B.M.M.'nin açılışında yaptığı konuşma ile de milli         benliği ve islamiyeti savunduğu gibi Bolşevikliği şiddetle reddetmiş ve         işgalci devletlere karşı Afyonkarahisar'dan başlayarak saldırıya         geçilmesi gereğini savunmuştur. Müfit Bey mecliste bulunduğu ve ikinci         Reis Vekilliği görevini yürüttüğü süre içerisinde, yaklaşık otuz kez söz         alarak; T.B.M.M.'nin toplanması ve amacı, hukukun üstünlüğü bütçe         gö­rüşmeleri, ülkede huzur ve güvenliğin sağlanması, Osmanlı Devleti'nin         borçları meselesi, dış politika, istiklal mahkemelerinin gerekliliği,         banka ve kredi sorunları ile yabancıla­rın mal ve mülkleri hususunda         ortaya çıkan anlaşmazlıklar konularında özlü ve aydınla­tıcı konuşmalar         yapmıştır.
 
        Diğer bir Kırşehir milletvekili olan ve Hacıbektaş'ta bulunan Çelebi         Cemalettin Efendi, yalnız Kırşehir ve Hacıbektaş'ta etkili biri değil,         tüm Anadolu'daki Alevi'lerin Bek­taşi'lerin önderi konumunda olan bir         kişi idi. Ankara Valisi Muhittin Paşa, O'nu Damat Ferit Hükümetine         kazandırmak için Kırşehir'e gitmiş ve para dahil elinden gelen her         im­kanı kullanmış, fakat başarılı olamamıştır. Başından beri Mustafa         Kemal Paşa ve Tem­sil Heyeti yanında yer alan Çelebi Cemalettin Efendi,         TB.M.M.'n de "birinci dönem" mil­letvekili olarak görev yapmış ve temsil         ettiği tüm Alevi'ler ile birlikte Milli Mücadele'yi desteklemiştir.         Hatta mecliste bir ara "Meclis Reis Vekilliği de yapmıştır.
 
b) Askeri Yönden         Katkıları
Kırşehir halkı, Balkan Harbi'nde (1912-1913) ve Birinci Dünya Harbi'nde         (1914­-1918) ülkenin içinde bulunduğu savaş yıllarında çeşitli cephelere         gönderdiği evlatları ile ülke savunmasına fiilen katıldığı gibi, Mondros         Ateşkes Antlaşması'ndan sonra yaban­cı işgaline uğramamasına rağmen,         milli heyecan ve mücadele ruhu sürekli canlı kalmış, muhtemel         tehlikelere karşı askeri yönden de gereken hazırlıkları yapmaya         başlamıştır. Nitekim 19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan ve 27 Aralık         1919'da Ankara'da sona eren Türk Milleti'nin yeniden diriliş          serüveninde, Kırşehir önemli bir destek merkezi ol­muş, Mustafa Kemal         Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kayseri sınırından itibaren Ankara'ya kadar         güvenlik içerisinde ulaşması Kırşehirliler tarafından sağlanmıştır.         Ayrıca Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının,          İstanbul Hükümeti yanlısı olan Ankara Valisi Muhittin Paşa tarafından         tutuklanmaları hususundaki planın bozul­ması da, o dönemde Kırşehir         yöresinde etkili bir kişi olan, M. Rıza Bey yönetimindeki "Kırşehir         Milli Müfrezesi"nin, Ankara Valisi Muhittin Paşa'yı, Elmadağ yakınında         bulunan Kılıçlar Beli mevkiinde tutuklayarak etkisiz hale getirmesi         sonucunda gerçekleşmiştir.
 
İstanbul Hükümeti ise görevden uzaklaştırılan Vali Muhittin Paşa'nın         yerine başka bir Vali göndermeye kalkınca, Ankara Müdafaa-i Hukuk         Derneği Başkanı Müftü Rıfat Börekçi) efendi sert bir çıkış yaparak,         Eskişehir'e gelmiş olan Damat Ferit'in Valisini tek­rar İstanbul’a         göndermiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa Mucur'a geldiği 21 Aralık 1919 tarihinde, Mucur halkı          tara­fından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Heyetin karşılanması ve         muhtemel bir baskı­nın önlenmesi için, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sadık         (Vicdani) Bey'in yönetiminde, Mucur ve çevre köylerden oluşturulan yirmi         kişilik bir gönüllü müfreze birliği kurulmuş­tur. Bu çekirdek kuvvetin         her türlü ihtiyacı Mucur halkı tarafından karşılanmış, daha son­ra bu         birlik takviye edilerek "Mucur Milli Süvari Müfrezesi" adıyla İnönü         Cephesi'ne gön­derilmiştir. Bu şekildeki teşkilatlanmadan son derece         memnun olan Mustafa Kemal Pa­şa: "Siz şimdiden milli davamızı          muhitinizde kat' i bir muvaffakiyetle tebarüz ettirmiş bu­lunuyorsunuz"         demiştir.
 
        Milli Mücadele'de düzenli ordu kurulması aşamasında, Batı Cephesi         Komutanlı­ğı'nca 4 Ağustos 1920 günü, Genelkurmay Başkanlığı'na sunulan         ve Batı Cephesi'nin insan gücü faaliyetlerini açıklayan raporda: "500         mevcutlu Kırşehir Taburu'nun kuruluş, donanım ve silahlandırma işlerine         hızla devam edildiği" açıklanmaktadır.
 
        I. Dönem Kırşehir Milletvekili olan M. Rıza Bey de, kendisine bağlı          kişiler ve ha­pishaneden çıkartmış olduğu mahkumlardan meydana gelen beş          yüzden fazla kişiden oluşun bir kuvvet ile "Ertuğrul Grubu" Komutanı          Kazım Özalp Bey'in emrinde, İnegöl, Bi­lecik ve Yenişehir havalisine         giderek Milli Mücadele'ye destek vermiştir.
        Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Milli Mücadele         yan’lısı bir tutum içerisine girerek, İstanbul Hükümeti ve dış güçler         tarafından yapılan kışkırtma ve telkinlere kanmamış, Kuva-i Milliye'den         yana olmuş, hatta yanı başında baş gösteren çapanoğlu isyanı’na taraftar         olmayıp, karşı bir tutum sergilemiştir.
 
        Milli Mücadele'de hazırlık safhası bitip düzenli ordunun kurulmasından         sonra da cepheye çağrılan Kırşehir gençlerinden bir çoğu şehit olmuştur.         Savaş yıllarında Kırşehir Gençler Derneği yöneticilerinin hemen hemen         tamamının askere alınması, dernek faaliyetlerinin durmasına sebep         olmuştur. Kurtuluş Savaşı'nda tespit edilebilen şehit sa­yısı; Kırşehir         merkezden iki yüz on, Mucur'dan yetmiş beş, Avanos'tan seksen beş          kişidir.
          
        1921 Temmuz başlarında Batı cephesine ulaştırılmak üzere Ankara,         Yahşiyan, Akşehir, Köprüköy, Kırşehir, Kayseri ve Ulukışla gibi yurt içi         cephanelik depoları oluştu­rulmuş, Köprüköy ve Kırşehir deposunda 1600         Osmanlı, 100 Alman, 1000 Rus, 1316 İngiliz, 261 Avusturya, 67 sandık da         Fransız cephanesi olmak üzere toplam 1120 san­dık Kırşehir deposunda,         1014 sandık da Köprüköy deposunda piyade cephanesi depo­lanmıştır.         Bunlara ek olarak Kırşehir milli savunma deposunda 1159 Osmanlı seri         sah­ra top cephanesi ve 2186 İngiliz sahra top cephanesi bulunuyordu.
 
        Milli Savunma Bakanlığı tarafından kurulan "Menzil Teşkilatları'nın"         korunması amacı ile Ankara Komutanlığı, 100 mevcutlu bir muhafız         bölüğünü Kırşehir'e gönder­miştir. Bölük merkezi Kırşehir olmak üzere,         Köprüköy-Kırşehir ve Küçüktaş'ta birer ta­kım bulunuyordu. 8 Eylül         1920'de ilk defa Kırşehir'de kurulan "Koruma Birliği" 8 Kasım 1920'de         kaldırılarak birlik, Bakanlık emri ile Kayseri'ye gönderilmiştir. 17          Şubat 1921 'de ise Kayseri Menzil Bölge Müfettişliği'ne bağlı,          Kırşehir'de bir "Menzil Hat Komutanlığı" kurulmuştur.
 
        Kırşehir Menzil Hat Komutanlığı, Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin ve         Mucur'da "Men­zil Nokta Komutanlıkları", Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin'de         "Erzak Ambarı", Topaklıda "Ambarlı Konak", Kırşehir'de bir "Kol"          şeklinde idi.
 
        Yine Kırşehir ve Mucur'da "iaşe merkezleri", Kırşehir'de bir "Revir ile         Silah ve Teç­hizat Deposu" bulunmakta idi.
 
        Milli Savunma Bakanlığı Kütahya-Eskişehir Savaşları'ndan sonra duyulan         ihtiyaç üzerine 28 Temmuz 1921 tarihinde Menzil Teşkilatları'na         araştırma, biriktirme ve topla­ma görevleri de vermiştir. Kırşehir         Menzil Bölge Müfettişliği de ek olarak, Aksaray-Konya Ereğlisi arasında         karayolu nakliyatı kurmuştur. Sivas-Kayseri bölgesiyle Yozgat, Ço­rum,         Kırşehir bölgelerinde 100.000 insan ve 50.000hayvan iaşesini         karşılamak amacı ile stok ambarlar kurulması kararlaştırılmış ve karar         doğrultusunda Köprüköy ve Kırşe­hir'de ambarlar açılmıştır. Kurtuluş          Savaşı'nın hangi şartlar altında kazanıldığının daha açık bir şekilde         anlaşılması açısından, Kırşehir Hat Komutanlığı'nın nasıl çalıştığını          belirtmekte yarar vardır. Komutanlık emrindeki Müteahhit Nakliye         Kolları, 232 Nolu Çift Araba Kolu, 231 Nolu Devre Kolu ve iki Eşek         Kolu'ndan oluşturulmakta idi. Dört koldan ibaret olan bu birliklerde         toplam olarak 4 nakliye müteahhit eri ile 8 er, 10 çift altı araba, 25         deve ve 90 eşek bulunmakta idi. Oluşturulan hat komutanlıkları ile         cephelerde ihti­yaç duyulan malzemeler Anadolu'dan toplanarak sevk         edilmekte idi. Mesela Sakarya Meydan Muhaberesi döneminde         Kayseri-Kırşehir-Yahşihan yolu ile 10.5 ton çeşitli çap ve büyüklükte         silah, 44.5 ton cephane, 152 ton yiyecek ve yem, 20 ton donatım ve         ge­reç malzemesi gönderilmiştir.
 
        26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz hazırlığı kapsamında,         Kayseri-Kır­şehir- Yahşiyan yolu ile 48.5 ton silah, 221.5 ton cephane,         1367 ton yiyecek ve yem, 49.5 ton da donatım ve gereç malzemesi         gönderilmiştir.
          Harp Encümeni 26 şubat 1922'de yaptığı toplantıda aldığı karar         üzerine, Kırşehir taşıt araçları Aksaray'da toplanan tahılların         nakledilmesi için geçici bir süre ile Aksaray Komisyonu emrine         verilmiştir.
        1921 yılı Aralık ayında Keskin'de 500, Avanos'ta 750, Kırşehir'de 1500yataklı as­keri hastaneler bulunuyordu. Ancak, daha sonra         Kırşehir'deki hastanenin yatak sayısı400'e düşmüştür.
 
        Hastanelerden taburcu edilip, uzun süre dinlenmesi gereken subaylar için         cephe gerilerinde, havası iyi bir yerde bir "Nekahet hane" kurulması,          Mayıs 1920'de Ordu Sağ­lık Daire Başkanlığı tarafından Kızılay kurumuna         önerilmiştir. Bu öneri dikkate alınmış, Kırşehir'de Lise binasında bir         subay nekahet hanesi kurulmuştur. Daha sonra binanın noksanları          tamamlanmış, 100 yataklı bir nekahet hane haline getirilmiştir. 13         Temmuz 1921 'de Kütahya, Afyon ve Eskişehir yönüne doğru başlayan düşman         saldırısı üzerine, Eskişehir'de bulunan Kızılay Hastanesi zorunlu olarak         Kırşehir'e taşınmıştır. Kırşehir'de Devlet Hastanesi olmadığından fakir         halk ile subay ailelerinin muayene ve tedavileri bu­rada yapılıyor,         hastaların ilaçları ise Kızılay tarafından veriliyordu. Hastane 3.5 ay         hiz­met verdikten sonra 1 Aralık 1921 'de kapatılmıştır.
 
         c) Diğer Yönden         Katkıları
                Kırşehir halkı, Milli Mücadele için yola çıkmış olan Mustafa Kemal Paşa         ve arka­daşlarına gösterdikleri ilgi ile, arkalarında kendilerine destek         olacak heyecanlı bir toplu­mun varlığı hususunda güvence vermiş ve Heyet         üyelerinin morallerinin yüksek tutul­masını sağlamıştır.
 
        Kırşehir halkı, Milli Savunma Bakanlığı'nın, Harp Encümeni'nin         kararlarına ve "Te­kalif-i Milliye" emirlerine, güçleri oranında katkıda         bulunarak, Milli Mücadele'ye destek olmuştur. Milli Mücadele'ye yalnız         askeri ve siyasi yönden katkı sağlamakla kalmayan Kırşehirliler, Mucur         Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından, o zaman için yüksek bir mik­tar         olan kırk bin kuruş göndererek, maddi yönden de desteklemiştir. Ayrıca         Mucur Mü­dafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ankara'da açılan ilk meclis binasının         yapımı ve onarımında kul­lanılmak üzere otuz bin kuruş daha göndererek         bu yöndeki desteklerini sürdürmüştür.
 
        Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutan olarak Batı Cephesi Komutanlığı'na         gön­derdiği emirde, Koçhisar ve Aksaray alım komisyonlarının çalışmaları          sırasında, Kırşe­hir Mutasarrıflığı'ndan ve Yol Komutanlığı'ndan yardım         isteyebilecekleri ve bu istekleri­nin hemen yerine getirileceğini         bildirmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın bölge halkına olan güvenini açıkça         ortaya koymaktadır. Bu konuda Başkomutanlık tarafından 14 Şubat 1922'de         yayımlanan altı maddelik emir de aynen şöyledir:     
1.         23.01.1992 gün ve 1 sayılı Başkomutanlık emrindeki kurallara göre         kurulup ça­lışmak üzere, Keskin ve Kırşehir'de de büyük yerel         yöneticilerin başkanlığında birer alım komisyonu kurulacaktır.
        2.         Savunma Bakanlığı'nca Kırşehir Komisyonluğuna haftada yirmi bin lira,         Keskin Komisyonluğuna haftada on bin lira verilecektir.
        3.         Komisyonlar, arpa, buğday, un ve para verilerek alınıp (peşin ödeme)         paralı ta­şıtlar da Yahşihan Askeri Deposu'na bırakacaklardır. Alınacak         yiyeceğin oranını Milli Savunma belirler, komisyonlara bildirir.
        4.         Komisyonlar (1) sayılı emrin 15. maddesi gereğince yaptıkları          çalışmaları tuta­naklarla belgeleyerek Milli Savunmaya vereceklerdir.
         5.         Alımlarda ve taşınmalarda sıkı çalışma ve çabukluktan komisyonlar         sorumlu­dur.
        6.         14.02.1992 gün ve 3 sayılı olan bu buyruk Milli Savunma Bakanlığı ile         Kırşehir Sancağı'na, Ankara iline, Keskin Kaymakamlığı'na ve bilgi için         içişleri Bakanlığı'na ve­rilmiştir.
 
        Kırşehir halkı, Mondros Ateşkes Antlaşması'na da uymayarak, çeşitli         bahanelerle çıkarlarına uygun gördükleri Anadolu topraklarını işgal eden         itilaf Devletleri ve yandaşlarına karşı da tepkilerini değişik          şekillerde ortaya koymuşlardır.
 
        15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir’i işgal ettiğini haber alan Mucur         halkı, ilgili makamlara başvurarak bu haksız işgali, hem ülke genelinde         hem de uluslararası düzey­de protesto etmiştir. Çeşitli Avrupa         hükümetlerine yaptıkları müracaatları ile işgalin kal­dırılmasını          istemiş, şayet bu istekler yerine getirilmez ise haklarını kendi güçleri         ile ala­caklarını bildirmiştir. Mucurlular, duygu ve düşüncelerini,         "Mucur Cemiyet-i islamiye ve Milli Heyeti" imzası ile Harbiye         Nezareti'ne gönderdikleri telgrafla şöyle anlatmaktadır: "Sevgili         vatanımızın mühim bir parçası bulunan İzmir’in, Yunanlılarca işgali ve         ilhak edil­mek üzere bulunduğu haberi felaketini bugün altık. Halkımız         galeyan halinde ve orada­ki kardeşlerimize yardım edebilmek için         hazırlanmaktayız. Aynı zamanda Avrupa hükü­metlerine müracaattan geri         durmuyoruz. Eğer Avrupa bizim bu haklı feryadımızı duy­mazsa, hakkımızı          kendi kuvvetimizle korumak hususundaki azmimiz kat' idir. Bize reh­ber         olunuz."
 
        Milli Mücadele yıllarında yönetim bakımından Kırşehir'e bağlı bulunan         Keskinliler de, İzmir ve dolaylarının Yunanlılar tarafından işgal         edilmeye başlandığını duyunca bü­yük bir üzüntü içerisine girmişler, 16         Mayıs 1919 tarihinde binlerce kişinin katıldığı bü­yük bir miting ile         durumu protesto etmişlerdir. Konu ile ilgili olarak Keskinliler, bütün         halk adına Müftü Mehmet Sadık ve daha birkaç kişinin imzaladığı Milli         Mücadele'ye hazır ol­duklarını bildiren bir metin yayınlamışlardır.         Metinde, İzmir’in işgalinden dolayı halkta derin bir üzüntü meydana         geldiği belirtilerek şöyle denilmiştir: "Bu işgal hareketini milli         haysiyetimize, hukukumuza açık bir tecavüz telakki ederek, bütün         heyecanımızla harekete hazırız. Dört devletin milli haklar hakkındaki         vaatlerine güvenerek, sükunet ile mü­tarekenin başlangıcından beri hakka         riayet edileceğini umduğumuz halde, iş bu vaatlere müstenit ilmî         görüşlere de uymayan işgal hareketini milli şeref ile mütenasip bir         su­retle muhalefette bulunulmasını "Hükümet-i Saniye'den talep ve         temenni eder, bu hu­susta maddi ve manevi bütün fedakarlığa hazır ve         amade bulunduğumuzu arz ederiz".
 
İstanbul’un itilaf Devletleri tarafından 16 Mart 1920 tarihinde işgal         edilmesi de Kır­şehir halkı tarafından büyük bir üzüntü ile karşılanmış,          batılı devletlerin uzun süreden beri dile getirdikleri milliyet,         hürriyet, bağımsızlık ve vatanseverlik ilkelerine uymayan bu         davranışları, Kırşehir halkı tarafından büyük bir miting yapılarak         protesto edilmiştir. Mi­ting sonunda "Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Reisi         Hilmi" imzası ile Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı'na         aşağıdaki karar metni gönderilmiştir:
 
        "Bu tecavüz Osmanlı hakimiyetinden ziyade yirmi asırlık insanlık         medeniyetinin meydana getirdiği hürriyet, milliyet ve vatanseverlik         esaslarına bir darbe teşkil edeceği ve Osmanlı milletinin varlığını ve         istiklalini koruması hususundaki azim ve imanına bu hadisenin hiçbir         tesiri olmayacaktır. Yalnız hür milletlerin bu haksızlığı kabul etmekle         bü­yük bir tarihi mesuliyetin altına girmiş olacaklarından bu üzücü         hadiseyi 'kemal-i şiddet­le' protesto ederiz. Bu hadiseden doğacak her         türlü mesuliyetin de müsebbiplerine ait olacağını arz ve haksızlığın         bir an evvel tamirini bekleriz".
İstanbul’un işgal i üzerine Mucurlular tarafından da 19.03.1920         tarihinde bir miting düzenlenmiş ve miting sonrasında işgalci güçlerin         temsilciliklerine çektikleri telgraflarla, durum protesto edilmiştir.         Kaymakam Cevat Bey, yaptıkları çalışmaları aşağıdaki telg­rafla temsil         heyetine bildirmiştir: "Bugün mübarek Cuma namazının edasını müteakip         Belediye dairesi önünde büyük bir miting akdedilerek sevgili          İstanbul’umuzun son vazi­yeti münasebetiyle hazır bulunan ümmet-i         islâmiyenin vatanperver duygularını açıkla­yan şiddetli ve müessir         ifadeleri içine alan protesto telgraflarının sureti bilcümle         mü­messillere gönderildi"
 
        Mondros ile birlikte yurdun her köşesinde işgal, öldürme, talan ve yağma          şeklinde başlayan olumsuz hareketleri yakından izleyen Mucur halkı,          Fransızlar ile birlikte hare­ket eden Ermenilerin, Güneydoğu Anadolu         Bölgesi'nde yaptıkları zulüm ve Maraş'ın iş­gali üzerine 26.01.1920         tarihinde, hem ilgili devletlere karşı durumu protesto etmiş, hem de         "Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkez iyesi”ne çekilen         telgrafla, bölge halkının konuya duyarlılıklarını dile getirmiştir. Son         derece anlamlı olan telgraf metni, emperyalist devletlere karşı Mucur         halkının haykırışı niteliğindedir: "Şimdi Maraş'ta me­deni bildiğimiz         Fransızların, Ermenilerle işbirliği yaparak, top ve mitralyöz ateşleri         altın­da din kardeşlerimize can verdirdikleri, insanlık ve medeniyet         eserlerini tamamen yok ettikleri haberini aldık. Ey!... Medeniyetin ve         insanlığın vicdanı olarak tanıtılan Amerika Devleti ve Avrupa         Devletleri!.. Daimi adalet, medeniyet ve insaniyet sözleriyle bütün         dünyayı kana boyayan ve bu suretle avutan bu sahte medeniliğin hakiki         kararını hemen, tereddütsüzce tasdik et!... Veyahut bu kötü fikri,         göstereceğin adil ve seri icraatla ispat ve tekzip et!.. Ey İtalya,         Fransa, İngiltere, tarihin kara sahifeleri ile dolduracağı kara ve         lekeli katreleri olmaktan, bütün insanlık aleminin vereceği büyük fikri         kararla tarihi me­suliyetten sakın! Hak ve hakkaniyeti tarafsız olarak         insanlığa yakışacak bir surette bir an evvel teslim et!...
 
                  Bu namerdine insanlığa mugayir hareketleri artık kır, yık, ez!.. bununla          şöhret ka­zan, bütün insanlığın hür temini daima kendine topla ve         düşünmeye çalış.
 
Yapılan hareketi kemal-i nefret ve şiddetle proteste eder, halen         hadisenin durul­masıyla beraber mesullerinin acilen ve pek şiddetli bir         surette cezalandırılmalarını talep ederiz."
 
        Kırşehir halkının, İstanbul’daki siyasi gelişmeleri ve hükümette meydana         gelen değişiklikleri de yakından takip ettiklerini görmekteyiz. Ali Rıza         Paşa kabinesinin istifası üzerine çekilen telgraflar, Kırşehir halkının         devlet politikasını ve yaşanan olaylar ve ge­lişmeleri çok yakından         takip ettiğini göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Mucur Müda­faa-i         Hukuk Cemiyeti Reisi Nuri Bey'in Mebuslar Meclisi'ne çektiği telgrafta;         Kabine'nin, yabancı devletlerin baskısı sonucu istifa ettirildiğini,         yerine milli amaçlara karşı bir kabi­nenin kurulmak istendiğini,         milletin kesinlikle böyle bir duruma katlanamayacağını bildir­miştir.
 
        Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifası üzerine Keskin'den de, "Keskin         Müdafaa-i Hu­kuk Cemiyeti Reisi Sadık" ve arkadaşlarının imzaları ile 5         Mart 1920 tarihinde gönderi­len telgrafta: "Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin         istifasını haber aldık. Yerine milli çıkarlara ve milli amaca uygun         olarak çalışacak bir kabine kurulmasını arz eder, aksi halde milletin         katlanamayacağını bildiririz, efendim." denilmiştir.
 
        Kırşehir ileri gelenleri ve aydınları önce Milli Mücadele'ye destek         olmuş, daha son­ra da inkılapların benimsenip yayılmasında önemli         katkılarda bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması sırasında Vali         Yahya Galip Bey, milletvekilleri Müfit Kurutlu oğlu ve M. Rıza Bey,         öğretmenlerden Ömer Aydın Genç, Cevat Hakkı Tarım, Arif Sıtkı Gönendik         ve Habip Arıöz gibi bir çok kişinin önemli rolleri olmuştur. Ayrıca         Cumhuriye­tin bir fazilet rejimi olarak sevilip benimsetilmesinde de         üstün gayretleri görülmüştür.
 
        Büyük Önder Atatürk'ün yeni Türk harflerinin tanıtılması ve öğretilmesi         amacıyla Başöğretmen olarak yaptığı yurt gezisinde, Yerköy istasyonu'na         da uğramış ve burada kendisini Kırşehir'e davet etmek ve görüşmek         isteyen iki otobüs ile gelen Kırşehirli eği­timci ileri gelenlerle         görüşmüştür. Bu görüşme sırasında Cevat Hakkı Tarım Bey'in Ata­türk'e         hitaben:
 
- Paşam, Ulus'un bütün sayfaları yeni harflerle yayın yaparsa, halka         daha da ko­laylık yapılmış olacak, şeklindeki teklifini yerinde bulan         Atatürk, yanında bulunan CHP Genel Sekreteri Saffet Arıkan Bey'e:
 
- Saffet, not et... şeklinde vermiş olduğu emir üzerine, resmi gazete         niteliği taşı­yan Ulus Gazetesi, önceleri yalnızca baş sayfayı yeni         harflerle çıkarırken, bu konuşma­dan sonra tamamını yeni harflerle         çıkarmıştır.
 
        Atatürk'ün yenilikçi düşüncelere karşı gösterdiği olumlu yaklaşımından         cesaret bulan Cevat Hakkı Bey, ikinci bir öneride bulunarak:
 
- Paşam, halkımız (ch) harflerini birleştirerek (ş) şeklinde okumakta         güçlük çeki­yor. (s) harfine (,) sedil işaretini koyarak (ş) harfi          şeklinde yazılırsa kolaylık olur kanısın­dayım, diye konuşmuştur. Bu         isteği de akla yakın bulan Atatürk:
 
- Saffet, bunu da not et, emrini vermiştir.
 
        Özetle belirtirsek; Kırşehir halkı, Milli Mücadele'ye maddi ve manevi         her türlü des­teği vermeye çalışmıştır. Nitekim yetiştirmiş olduğu asker         ve sivil kişileriyle, Milli Müca­dele'ye etkin bir şekilde katıldığı          gibi, güvenilir bir belde olarak da her türlü silah ve teç­hizatın         saklanması, sevkıyatın yapılması, dernek ve cemiyet çalışmaları ile         Milli Müca­dele'ye son derece olumlu katkılarda bulunmuştur.
 
        Sivas Kongresi'nde (4-11 Eylül 1919) "manda" tartışmaları yapılırken,         Kırşehir hal­kının, gerek işgaller karşısındaki tepkisi, gerekse Damat         Ferit Paşa'nın izlemiş olduğu teslimiyetçi politikaya karşı, milli         davayı savunan Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifası ve işgallere karşı          gösterdikleri tepkilerden tam bağımsızlık için hareket ettikleri, bu         politika­nın önderi olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına tam bir         destek vererek her türlü özveride bulundukları görülmektedir.
 
5 - Mustafa Kemal         Paşa'nın Milli Mücadele'den Sonra Kırşehir'le ilişkileri
        Milli Mücadele'ye hazırlık aşamasında yaklaşık beş gününü Kırşehir'de         geçiren Mustafa Kemal Paşa'nın, Milli Mücadele'yi başarıya ulaştırıp,         Cumhuriyeti kurduktan sonra da Kırşehir'i ve Kırşehir halkını          unutmadığını görüyoruz.
 
        Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak 17 Ekim         1924 tarihinde saat 17.00 sularında eşi Latife Hanım ile birlikte         Kırşehir'e gelmiştir. Ga­zi Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, şehrin dışında         Vali Atıf Bey, Belediye Başkanı Baktıroğlu Ziya Bey, Daire Başkanları ve         bir kısım halk tarafından coşkulu bir şekilde karşı­lanmıştır. Şehrin         girişinde de bütün Kırşehirliler, okullar, köy ve kasabalardan gelen         ka­labalık bir halk tarafından "Yaşa büyük Başbuğumuz" şeklindeki sevgi         gösterileri ve al­kışlarla karşılanmıştır. Şehrin girişinden merkezine         kadar uzanan cadde boyunca kurulan takların altından geçen Gazi Mustafa         Kemal Paşa için kurbanlar kesilmiştir. Kırşehirli,bayanlar ise Hükümet         Konağı karşısındaki alanda toplanmıştır. Hükümet binasının önündeki         alanda yenilikçi bir öğretmen olan Habip Arıöz Kırşehirliler adına "hoş          geldi­niz" diyerek, Kırşehir halkının minnet, şükran ve bağlılıklarını          belirten bir konuşma yap­mıştır. Öğretmenin bu konuşmasında, Cumhuriyet,         inkılaplar ve yenileşme yolundaki çalışmalarında Gazi Mustafa Kemal         Paşa'yı tam bir bağlılıkla izleyeceklerini söylemiş ve bu konuda güvence         vermiştir.
 
        Gazi Mustafa Kemal Paşa belediye başkanını, Tüccar Heyetleri'ni,         memurları ve Mucur Heyetini Hükümet binasında kabul etmiş ve bu sırada         Gazi; "asayişin sağlanma­sında en önemli etken nedir?" diye sorunca,         orada bulunanlar hep bir ağızdan: "Cum­huriyetin ilanıdır" cevabını          vermişlerdir.
 
        Burada Kırşehir Valisi Atıf Bey, Latife Hanım'a bir çift Kırşehir işi         halı armağan et­miştir.
 
        Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehirlilerle üçüncü görüşmesi 20 Eylül         1928 ta­rihinde Yerköy'de olmuştur. Harf inkılabı münasebetiyle 14 Eylül         1928'de İstanbul’dan başlayan yurt gezisinde, İzmir vapuru ile Sinop'a,         oradan 16 Eylül'de Samsun'a, daha sonra da Amasya, Sivas ve Kayseri         yoluyla 21 Eylül 1928 günü Ankara'ya dönmüştür. Yeni harflerin         benimsetilmesi amacı ile Anadolu gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal         Ata­türk'ün, Yerköy'den geçeceği haberi alınınca, Kırşehir Valisi B.         Nazım Akyürek başkan­lığında altmış-yetmiş kişilik Kırşehir heyeti         otomobiller ile Yerköy'e gitmiştir. Kırşehir, Yozgat, Çiçekdağı ve         Yerköy halkı tarafından doldurulan istasyonu n her tarafı Kırşe­hir'den         getirilen halılar, bayraklar ve renkli radyum lambaları ile         donatılmıştır. Kırşehirliler ellerinde kırmızı zemin üzerine beyaz         harflerle "Kırşehir Halkı Büyük Kurtarıcısını Saygıyla Selamlar"          şeklinde bir pankartla, Mecidiyeliler (Çiçekdağ) ise, "Mecidiyeliler Ulu         Gazisini Hürmetle Selamlar" yazılmış bir pankartla karşılamıştır.         Trenden inen Atatürk ve diğer misafirler, toplanan halkı selamladıktan         sonra, Atatürk: "Nasıl yeni harfleri öğ­reniyor musunuz?" diye         sormuştur. Kırşehir heyeti içerisinde bulunan Cevat Hakkı Ta­rım Bey ve         orada bulunan halk hep birlikte: "Yeni harfleri öğrenmek bizim için         milli hay­siyet ve vicdan borcudur." diye cevap vermiştir. Atatürk'ün bu         ziyareti bir bakıma harfle­rin öğrenilip öğrenilmediğini denetleme         niteliğini de taşıyordu. istasyonda salona giren Atatürk, Cevat Hakkı          Tarım Bey tarafından hazırlanan kara tahtaları görünce tebeşir is­temiş          ve Cevat Bey'e tahta başına geçmesini emretmiştir. Tam bu sırada Yozgat         heyetin­den bir kişi Atatürk'e bir cep defteri ile kalemini uzatarak,         "Türk Ocağına adına imzala­malarını istemiştir. Atatürk ise: "Şimdi         sırası mıdır?" diye gülümseyerek o kişiyi tahta ba­şına göndermiş ve şu         cümleyi yazdırmıştır: "Türk Ocakları milleti tenvir (aydınlatma) için         çok kıymetli bir fırsata malik (sahip) bulunuyorlar"
 
        Daha sonra Atatürk orada bulunanlara yeni harflerle yazılmış okuma         kitabından parçalar okutmuş, bazı yazım kuralları ve ifade yanlışlıkları          üzerinde durmuş ve düzelt­meler yapmıştır.
 
        Kırşehir'e ilk gelişlerinde kendisini son derece sıcak ve saygıyla         karşılayarak fe­ner alayı düzenleyen, yaptıkları konuşmalar ve         uğurlanışı sırasında büyük ilgi gösteren öğretmen Ömer Aydın Bey'i         görünce, hemen kendisini hatırlamış, burada da O'na övgü dolu sözler         söylemiş ve: "Türk Milleti'nin Nurlu Ordusu, Yüksek Erkanı Muallimler,         Cid­den Milleti Kendilerine Minnettar Kılacak Vaziyette Bulunuyorlar"         cümlesini yazdırarak, bu şerefli eğitim ordusuna karşı yüksek         takdirlerini ve sevgilerini bir kez daha açıklamış­tır.
 
        Atatürk daha sonra, Çiçekdağı ilçesi ilkokulu Başöğretmeni (Müdürü) Oğuz         Bey'e de bir cümle yazdırarak, ilçedeki yeni harfleri öğrenme ve öğretme         çalışmaları hakkın­da bilgi almıştır.
 
        Bu teftişi sırasında, yeni harfleri öğrenmeye bir hafta önce başlamış          olan Naci Genç ve Nesibe Gönendik adlı öğretmenlerin, yeni harflerle         kusursuz okuyup yazdıkla­rını gören Atatürk, son derece memnun olmuş ve         inkılaplarının benimsenerek hayata geçirilmiş olmasından engin bir         mutluluk duymuştur. Mustafa Kemal Paşa uygun ortamı ve konuyla ilgilenen         öğretmenleri bulunca, yol yorgunu olmasına rağmen istasyon bina­sında         bir saatten fazla bir süre yazım kuralları ile ilgili birçok konuda         aydınlatıcı açıkla­malar yapmıştır. Daha sonra kendisi için hazırlanan         koltuğa oturan Atatürk, Cevat Hak­kı Tarım Bey'in uzattığı okuma         kitabını, 20 Eylül 1928 tarihini yazarak imzalamıştır. Da­ha sonra bu         konuda Atatürk, kendi imzası ile 21 Eylül'de Ankara'dan telgrafla         Valilikle­re yeni yazım kuralları ile ilgili bir genelge göndermiştir.
 
        Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e son gelişleri 1 Şubat 1934         tarihindedir. Çok şiddetli bir kış günü gerçekleştirilecek olan bu ani         ziyaretin haberi duyulunca, Cevat Hakkı Tarım Bey, yolda karşılaştığı          birinci dönem T.B.M.M. 'n de Kırşehir Milletvekili ola­rak görev yapan         Müfit Kurutlu oğlu'na, "Bu karda kıyamette bu seyahatin sebebi nedir         acaba" diye sormuştur. Müfit Bey de: "Bilirim Hazreti O bir şeye karar         vermesin yoksa.. Muhali mümkün kılar."
 
        Vali B. Nazım Akyürek'in yalnız jandarma kumandanı ile Atatürk'ü         karşılamaya git­tiğinin duyulması üzerine, başta Cevat Hakkı Tarım Bey         ve eşi, Turgut Çopuroğlu ve kı­zı, Ortaokul öğretmenlerinden Arif Sıtkı          Gönendik ve eşi Öğretmen Nesibe Hanım ile Müfit Bey'in Eşi Mihribuna         Hanım tarafından oluşturulan grup "Dağ başını duman almış" marşını          söyleyerek Özbağ mevkiine kadar gitmiştir. Havanın aşırı soğuk         olmasından dolayı akşam karanlığına kalacaklarını düşünen         karşılayıcılar, şehir girişindeki hastane önünde bekleyen halkın arasına         katılmak için tekrar dönmüşlerdir. Atatürk ve diğer misafirleri getiren         otomobil konvoyu, coşkulu sevgi gösterilerinde bulunan kalabalığın         önünde durmuştur. Atatürk, otomobilinden inerek, ön safta bulunan         hükümet erkanı ve ileri gelenlerle el sıkıştıktan sonra, hastaneye         gitmiş, hastaları ziyaret etmiş ve Müfit Bey'in eşi ve yayındakilerle de         tanıştıktan sonra, büyük bir kalabalık eşliğinde, kendisi için         hazırlanan Halk Partisi binasına gelmiştir. Ani yapılan bu yolculuk,         Ankara'daki ma­kamları da telaşa düşürmüş, Kırşehir Valisi B. Nazım Bey         de güvenlik nedeni ile Ata­türk'ün gelişini halka duyuramamıştır.         Atatürk, yanında bulunan Kılıç Ali Bey, Afet İnan, Falih Rıfkı Atay,         Ruşen Eşref Ünaydın, bazı komutanlar ve diğer arkadaşları ile birlikte         Bala-Kaman üzerinden Kırşehir'e gelmiştir.
 
        Atatürk ve misafirler çay ve kahvelerini içip, bir süre dinlendikten         sonra, görüşebil­mek için kapıda bekleyen Kırşehir ileri gelenlerine         doğru kızgın bir şekilde hızla yürüye­rek dışarı çıkmışlardır. Atatürk'ü         kızdıran durum ise; Atatürk’ün parti başkanından, mi­safirlerin nerede         kalacağını sorması üzerine, bir Genel Meclis Üyesi'nin Arap harfleri ile         yazdığı yazıyı Atatürk'e uzatmış olmasıdır. Atatürk: "Ben böyle yazı          tanımıyorum" diye­rek kağıdı fırlatmış ve dışarı çıkmıştır. Atatürk'ün         üzülmesine neden bu olay, orada bu­lunan Kırşehir halkını da son derece         üzmüştür. Şehir merkezinin Kuzeydoğusu'na dü­şen imaret mahallesindeki         (Celal Efendi'ye ait) Vali Konağı'na giden Atatürk, geceyi bu­rada         geçirdikten sonra 2 Şubat 1934'de Yerköy üzerinden Yozgat'a gitmek         üzere, ken­disini uğurlamak için Vali Konağı önüne gelen         Kırşehirlilerle vedalaştıktan sonra diğer arkadaşlarını da beklemeden         yola çıkmıştır.
 
Şehir merkezi ile Vali Konağı arasındaki yolun, son derece kötü ve         çamurlu olma­sı nedeniyle, Vali'nin arabası konağa gelirken çamura         saplanmıştır. Yolun kötülüğünden Atatürk de rahatsız olmuş ve bu konuda         Vali Bey ile aralarında şöyle bir konuşma geç­miştir.
        Atatürk:
- Oturduğunuz ev çok güzel, hangi sokaktan gidiyorsunuz?
        Vali, pencereden dar ve çamurlu bir sokağı gösterir. Atatürk ise:
- Kaç yıldır bu evde oturuyorsunuz? Diye sorar. Vali:
- Yedi yıldır, deyince Atatürk kaşlarını çatar. Atatürk:
- Eve her gidiş-gelişte sokağa bir taş koysaydınız, bu çamur sokak,         kaldırım olur­du. Yazık!... diyerek üzüntülerini belirtmiştir.
 
        Vali B. Nazım Bey, Cevat Hakkı Tarım Bey'e daha önce Adana Valisi oğlu         sıralar­da Mustafa Kemal Paşa'nın Halep'ten dönerken Adana'ya uğradığını          ve aralarında şöy­le bir konuşmanın geçtiğini belirtmiştir. Atatürk:         "Vali Bey, Vali Bey! Bu memleketi hürri­yet ve istiklaline kavuşturacak         en acil ve cezri tedbir, Anadolu'nun bağrında milli bir hü­kümet         kurmaktır. Bu işe hemen burada başlayabiliriz...!" şeklindeki ifadesine         karşı, Vali Bey'in: "Paşam, İstanbul’da altı yüz asırlık bir Saltanat ve         Hilafet, onun kurulmuş bir hü­kümeti mevcut, ordularımız bu vaziyette,         düşmanlar memleketin bir çok aksamını istila etmiş bir halde iken, böyle         bir teşebbüse girişmek, bilmem ki nasıl karşılanır?" diye ce­vap         verdiğini söylemiştir. Bu ifade ile Vali B. Nazım Bey, Mustafa Kemal         Paşa'nın Yıldı­rım Orduları Grubu Kumandanı iken söylediklerini, o zaman         için gerçekleşemeyecek bir hayal ürünü gibi karşılamış olduğunu, oysa bu         düşüncenin artık düşünce olmaktan Çı­kıp, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti         Devleti'ni kurmuş olduğunu dile getiriyordu.
 
        Kırşehir Valisi B. Nazım Bey'in, olumsuz durumu Atatürk tarafından         bizzat tespit edilmiş, fakat emekliliği yaklaştığı için hemen görevden         alınmamıştır. Atatürk bu konu­da da lütuf göstererek, B. Nazım Bey'in         Ordu Valiliği'ne tayinini yaptırıp, emekli olması için gereken zamanı          burada fazlasıyla doldurarak, emekliliğe ayrılmasını          sağlamıştır.Kırşehir'den ayrılan Atatürk ve arkadaşlarının, bir gün de         Yozgat'ta kalacaklarını öğrenen Yozgat Valisi Bekir Sami Bey, karla         kapalı olan yolları açtırarak heyetin Yoz­gat'a rahatlıkla ulaşmalarını          sağlamıştır.
 
ATATÜRK'ÜN KIRŞEHİR         GENÇLER DERNEĞİNDEKİ SÖYLEVİ         (*)
 
        (24.XII.1919) (**)                                    (Sivas'tan         Ankara'ya ilk gelişinde)
 
        Milletimiz teşkilat fikrini henüz zihnine sokmamıştır. Ekseriya bunu         hükümete terk eder. Bu, milletimizin öteden beri itiyat ettiği bir         ahlaktır. Fakat, zaman, hadisat ve tecarüb gösterdi ki, bizatihi         milletin mütehassıs ve mütefekkir olması lazım. Her ne şekil ve vasıfta         olursa olsun ahara terk etmemek lazımdır, ederse bugünkü netice hasıl         olur.
 
        Nazarımızı tarihe çevirecek olursak, millet derece-i hakimiyetinden aşağı          doğru in­meğe başlamıştır. Fakat, düşününüz! Milletimizin her ferdi         mütefekkir ve mütehassıs bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu         hale gelmeyecekti. Memleketi ve milletin idare­sini deruhte etmiş          olanlar, içtihadında hata etmiş olur, fakat bütün bu hataların         netice-i müellimesinden millet mutazarrır olmuştur.
 
        Mütarekeyi müteakip milletimiz, teessüfle söylenir, mukadderatının         müsamahaka­rı bir halde bulunuyor, mevcudiyetimizi imhaya hahişker olan         düşmanlar, acı darbeler in­diriyor, milletimiz parçalanmaya namzet         bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür ki, bazı ahval, haizi kıymet olan         milletimizi teyakkuz ve intibaha getirdi. Yer yer efradı milletimiz         yekdi­ğerini aramaya, bulmaya başladı. Bunun neticesi olarak teşkilat         meydana geldi. Devletimizin istiklalini mahvetmeye çalışan ecanip,         milletimizden böyle bir ruhu tecelli edece­ği ne intizar etmiyorlardı.          Burada yaşayan insanları hissiz mahlukattan ibaret zannediyorlardı.         "Böyle bir milletin hakkı bekası olamaz" kararlarını ittihazda bir         millet mevcudiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadi sat ve         dere bat neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine ehemmiyet         vermemişlerdir. Bu ehemmiyet verilmeyen parçaların müda­faa etmek         istedikleri ve verdikleri karar ve bütün milletin kabul ettiği nokta-i         esası; Kuvayı milliyenin amil, iradesi milliyenin hakim olmasıdır.
 
        Ve bu teşkilatın ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile başladığı          zaman, ecanip nazarı dikkatini Türkiye'ye çevirmeğe başladı, mahiyeti         asliyesine inanamadı; muh­telif memurlar, heyetler gönderdiler; bizde         bir hissi hayat keşif ve onu yakından temas ile tetkike başladılar ve         binaenaleyh anladılar ki, miskin bir millet değildir, altı yüz sene ve         daha evvelden beri hakimiyetini ispat etmiş, efendilik yapmış bir         millet, onların tasav­vur ettiği gibi esir bir millet değildir.         Binaenaleyh ecanip tamamen kani olmalıdır ki: Tür­kiye ve Türkiye'de         yaşayan Millet, başlı başına bütün cihan milletleri içinde müessir bir         mevcudiyete maliktir, bu izole edilemez. Elhamdülillah devletimiz ve         milletimizin istiklali mevzuu bahis olmaktan çok uzaklaşmıştır.          İstiklalimize her suretle hürmet edilmesi ta­hakkuk etmiştir. Bu bizim         için kafi değildir, bu maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten         takarrürünü görmek mecburiyetindeyiz, tamamen mutmain olmak atideki         küşayış ve temeddünü bihakkın temin edebilmek için vatan sahıla olarak         görüşmeliyiz.
        _______________
(*) Bu Konuşma           A. Ü. Türk         inkılap Tarihi Enstitüsü tarafından Resmi Belge Olarak Kabul edilmiştir.
(**) Bu Konuşma         Kırşehir Gazetesi'nin 30.08.1936 tarihli nüshasında yayınlanmıştır.
 
 
        Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir         hudut vardır, bu hududu ecanibin elinde bırakmayacağız, emniyetimiz pek         kavidir.
 
        Bu teşkilat henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekli         hendesi gibi ba­kamayız, buna ruh verebilmek için de her ferdi         milletimizin dimağını inkişaf ettirmek,heyeti umumi yenin mukadderatına         vuku bulacak taarruz ve tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için         teşkilata müntehiden tevessül etmek lazımdır.
 
        Vahdeti vatana ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşımıza vuku         bulacak za­rardan müteessir oluyoruz. Bütün millet bir vücut gibi bir         hale getirilmelidir. Her millette olduğu gibi bizde de bir işe         müteşebbisler başlar, en son ferde ve yukarıya doğru sirayet ettirilir.         Az zamanda matlup veçhile istikameti hakiye ye sevk edebilmek için         münev­verler daha çok vazife dardır. Münevverlerin vazifeleri gayet         büyüktür. Hiç bir millet yok­tur ki, ahlak esasa tına istinat etmeden         tefeyyüz etsin. Münevverlerimiz vatan ve millet fikirlerini vermekle         beraber rakip milletlere karşı muhafaza-i mevcudiyeti için lazım olan         husus atı temin ederlerse vazifelerini daha vasi surette ifa etmiş          olurlar."
 
 
 
17 Ekim 1924 Tarihinde         Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e Geldiği
Sırada Hükümet Konağı          Önünde Habip Arıöz Tarafından
Yapılan Konuşmanın         Metni
 
        Soylu Türk Milleti'nin göz bebeği Gazi Paşamız! Asırlardan beri Türk'ün         kanıyla varlığını sürdürerek, kendisine Allah'ın gölgesi süsünü vererek,         zihinlerde yerleşen, düşmanlarımızla birlikte büyük milletimizin, büyük         Kemalleri’ni yetiştiren şu nazlı vatanı temelinden yıkmak, Türk         milletini sonsuza kadar tutsak etmek hayalini kurarken onu         tut­saklıktan, ölümden kurtarmak amacı ile kahramanca meydana atılarak         üç yıl önce şehrimizden geçmiş ve o zaman üzgün kalplerimizde bir         kurtuluş ve ümit ışığı yakmıştınız!
 
        Çok geçmedi: Kararlı, kahraman ve olağanüstü gücünüzle altı yüzyıldan         beri, dün­ya tarihinin yazmadığı büyüklükte denizler kadar engin, şanlı          bir zaferi gerçekleştirerek milletimizin ve bütün İslam dünyasının         sonsuz teşekkürleri ile şereflendirdiniz, takdirlerini topladınız.
 
        Senelerden beri kalpleri istek ve şevkle çarpan Kırşehir halkı, Türk         milletinin layık olduğu yüksek mevki ye ulaştıran yenilik, ilerleme         yollarında bizlere aydınlık hedefleri gösteren Gazi Cumhurbaşkanımızı          selamlamak onuruna sahip olduğumuzdan dolayı kendilerini mutlu ve         bahtiyar bilirler.
 
        Burada büyük milletimizin duygularını dile getirerek diyorum ki: Biz         Kırşehir halkı, saygıdeğer Cumhurbaşkanı Paşamızın kurtarıcı kılıcı ile         kurtardığı ve güçlü kalemiyle belirlediği ilkeler etrafında toplandık.         Kutsal amacımızın gerçekleştiğini görmek ve son amaca ulaşmak için         açtığımız gerçek yolda: Genç ve sağlam Cumhuriyetimizin güçlü ve         aydınlık ışıklarında sizinle birlikte yürüyeceğiz. Bizi bu hakikat         yolundan çevirecek hiç­bir güç yoktur. Önümüze çıkan her engeli         korkusuzca aşacağız. Milletimizin şu demir­den yumruğu: Zulüm, esaret,         bağımsızlık ve bilgisizlik zincirlerini parçaladığı gibi, her cehennem         ateşini söndürmeye yeterlidir.
 
        Biz Türkler, yeni ve güçlü cumhuriyetin gerçek koruyucusu ve sahibiyiz.         Milli ve kutsal düşüncemiz budur. Cumhuriyet fidanını gerekirse         kanımızla sulamaktan çekinmeyeceğiz. Yaşasın Türk Cumhuriyeti, Yaşasın         Türk Milleti, Yaşasın Büyük Gazi Paşamız!
Bugün 4 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
!!! ÜYE OLMAYI UNUTMAYIN !!! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol